Yönetmen koltuğunda Jorge Dorado’un oturduğu, başrollerini ise Mark Strong ve Taissa Farmiga’ın paylaştığı 2013 yapım, gizem ve psikolojik gerilim türünde ortaya koyulan yapıt.
İnsanların anılarına girebilme kabiliyetiniz olsaydı neler olurdu, hiç düşündünüz mü?
Alternatif bir gerçeklikte, insanların elektronik aygıtlarla anılarına girme yeteneğine sahip bellek dedektifleri vardır. Bu yeteneği genellikle insanların psikolojik çatışmaları çözüme kavuşturmak için ve bazı zamanlarda da bir suçu aydınlatmak için kullanılırlar. John karakteri de bu yeteneğiyle ünlenmiş biridir fakat eşinin ölümünün derin etkisinden sonra bu işten uzaklaştırmıştır kendini. Bir süre maddi sıkıntı yaşadıktan sonra önceden çalışmakta olduğu firma, bir iş vererek geri dönmesi mesajını verir. Dava, on altı yaşındaki Anna’ya tekrar yemek yedirmekten ibarettir.
Filmin hareket noktası, haftalardır yemek yemeyen on altı yaşındaki bir kız çocuğunun tekrar yemek yiyebilmesi için ve sosyopat mı yoksa travma kurbanı mı olduğunu belirlemek için davayı alan John’un karşı karşıya kaldıklarıdır.
Filmin sıra dışı konuya sahip olmasına karşın, insanların zihnini okuyabilme yeteneği filmde gayet normal bir şeymiş havası taşıyor. Oyuncular itibariyle zaten şahane performanslar da bu perspektife eklenince doyumsuz saatler eşliğinde filmin nasıl bittiğini anlayamıyorsunuz. Bu kadar mı, hayır! Filmin konusuyla taban tabana uyum sağlayan mekan seçimi, Anna karakterini canlandıran Taissa Farmiga’ın rolüne bu kadar adapte olabilen, sanki bu rol için biçilmiş kaftan görüntüsü veren yüz ifadesi ve yağmurlu, kararsız hava, adeta olayların bir parçasıymış gibi hissettiriyor seyirciyi, geriyor. Bir sonraki olayı tahmin etmeye çalışırken bir bakıyorsunuz ki eliniz ayağınız boşalmış gözünüzü filmden bir saniye bile ayıramıyorsunuz. Olaylar silsilesi alışılmışın dışında ilerleme gösteren film, izleyiciyi sıkmıyor ve gizemler çözüme kavuşturulmayı bekleyedursun okuyucu kendi zihniyle film bittikten sonra bile izlediklerini anlamlandırmaya çalışıyor.
Karakterlere dönüş yapacak olursak, ilk başta o karakter hakkında düşündüğünüz şey asla sonradan ortaya çıkanlarla aynı olmayacak; bunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Başta yadırgadığımız, düşmanlık gösterdiğimiz karakterler karşısında duran Anna, pamuk kalpli ve yardım bekleyen bir kız görüntüsü veriyor. John ise ona yardım etmeye çabalayan bir doktor edasıyla hareket ediyor. Anna’ın babasına, öğretmenine, arkadaşlarına film boyu gösterilen düşmanlık, bakalım yerini neye bırakacak?
Filmi karşılayabilecek birkaç kelime varsa onlar da şudur: Şüphe ve belirsizlik. İçe düşen bir şüphe bizi karşılıyor Anna karakterinin eylemlerinden ama başta ad veremiyorsunuz buna. Sonra olaylar geliştikçe karın ağrısına dönüyor üstü kapalı şeylerden sonra bu şüphe.
Filmden işte çok düşündüren bazı alıntılar:
Anılarla ilgili komik olan şey, tam olarak güvenilemez olmasıdır. Ama yine de sonunda elimizdeki tek gerçek odur.
Ve ne kadar acı verici olsa da gerçeği görmek zorundasınızdır. Çünkü bazen sizi kurtarabilecek tek şey odur.
Bu arada, kariyeri boyunca ikinci, üçüncü yardımcı yönetmen görevlerini üstlendikten, birçok kısa film çektikten sonra ilk uzun metrajlı filmi Zihin Okuyucu ile cesur bir şekilde böylesi bir senaryoyu kamera karşısına aldığı için Jorge Dorado’u da tebrik etmemek olmaz.
İyi seyirler…