“Babaların yoklukları varlıklarından daha çok şey öğretir” dedi, donuk bakışlarla loş sokak lambasını seyrederek. “Onun yokluğuyla savaşan on bir yaşındaki çocuğun yaşı, inan babasından daha büyüktür. Bazen yokluk, varlığın senden sakındırdıklarını yüzüne fırlatacak kadar acımasızdır.”
Zihninde yankılanan sözler karşısında bir yaprak edasıyla savrulurken dış dünyaya karşı tepkisizliği, insanı çıldırtacak dereceye gelmiş; gitmeyi reddediyordu.
İZ
Gözlerinin derinliklerinde kendine yer edinmiş bir burukluk vardı. Mutlu, umutlu, hevesli olduğunda bile bu his, orada aynı şekilde varlığını koruyordu. Bir gün kardeşinin sesi çalındı kulağına. O ses, “bir çay koy da içelim” dedi. Elbette ki koyardı, kardeşi üç yıl önce vefat etmemiş olsaydı.
ÇIĞLIK
Kimseyle paylaşamadığı şeyler yaşadığı aşikardı köşesine sinmiş, herkese kendini kapatmış tavırlarından. Bir gün ağabeyi mektup gönderdi çocuk esirgeme kurumuna. Mektupta yatalak annesinin toprağa verildiği yazılıydı. Buna hiçbir tepki vermedi fakat mektubu yırtarken kağıt elini kesti diye saatlerce ağladı.