Şimdi oturmuş penceremin pervazındaki bir çiçekle konuşuyorum. Yalnızlığın ne demek olduğunu sordum ona. “Sevecek hiçbir şeyinin kalmamasıdır.” dedi.
Bir zamanlar bir sardunyaya olan aşkını anlattı bana. “Her gün ona açardım tüm çiçeklerimi, taç yapraklarım ona olan aşkımın gerçekliğiydi.” dedi. Bir çiçeğin bir çiçeğe olan aşkına şaşırmam gerekiyordu, o çiçeklerden biriyle konuştuğumu unutursanız. Üstelik o beni değil, ben onu dinliyordum.
O gün onu sokakta bulduğumda çiçeklerinin güzelliğinden ayrılmıştı. Taç yaprakları neşeyle güneşe bakmıyordu artık. Onu eve getirdiğimde üzüntüden boynunu bükmüştü yaprakları. “Sonra, senin için açtım.” dedi. Başından beri beni şaşırtan tek şey olmuştu bu. “Nasıl yani?” dedim. “Somut ölümün hiçbir anlamı yoktur. Bu yaşam sevgiyle başlar, sevgi bittiğinde yaşam da son bulur.” dedi. “Yaşam son buldu sanmıştım. Şimdi yeniden doğdum, seninle buldum nefesimi.” dedi. Bir çiçekten yaşam hakkında bir şeyler duymak bir anda içimi ürpertti. Baksanız, orada öylece duruyor sanırsınız. Sevgimin bir canlıyı iyileştirmiş olması yaşama bağlamıştı beni.
Taç yapraklarını benim için açan bu çiçeğe olan sevgimi herkese haykırmak istiyordum. Yalnız değildim. Sevecek bir çiçeğim vardı ve beni seven bir çiçek.
*
Aniden rüzgarın esmesiyle çarpan pencerenin sesiyle irkildim. Ne zamandır burada oturduğum hakkında bir fikrim yoktu. Elimde tuttuğum bardakta soğumuş çay vardı. Etrafımda insanlar hararetli bir şekilde birbiriyle konuşuyor, bir şeyler anlatıyorlardı. Kafamı çiçeğime çevirdim. Yanıma daha önce burada görmediğim biri yaklaştı. “Solmuş bu çiçek, açmaz artık.” dedi.
O gün oradan uzaklaşırken içime dolup taşan sevgimi verecek kimsenin olmadığını fark ettim, yalnız olduğumu.