Virginia Woolf
Hiç kimseye aldırmıyorum, bu adını bilmediğim adam dışında.
Edebiyat,yaşamla olduğu kadar yaşamın sonrasıyla da bağ kurar. Ölüm de bu bağın en temel kaçınılmaz bir parçasıdır. Edebiyat tarihine yön veren isimlere baktığımız zaman,intiharla son bulan hayatların varlığı oldukça geniş bir yer tutmaktadır.
Kendini düşün! Şu hayatı öyle bir yaşa ki, kendi kendini alkışlayabilesin.
Her şeye rağmen yaşamın güzelliğinin sonsuz olması umuduyla.
Bu konumuzda,dünyaca ünlü edebiyatçı Virginia Woolf‘un yazmış olduğu eserlerin sonrasında bıraktığı son cümleleri, yani intihar notları içeriyor. Öncelikle dünyaca ünlü yazarımız Virginia Woolf’u tanıyalım.
Virginia Woolf Hayatı ve Yaşamı
Virginia Woolf,25 Şubat 1882’de Londra’da dünyaya gözlerini açtı. Yazarımız örgün eğitim sistemini hiç kullanmadı, eğitimini evde gördü. Woolf’un aile üyeleri,İngiltere’nin entellektüellerindendi, hepsi iyi eğitim görmüş üstlendikleri görevleri önemliydi. Yazarımızın babası Sir Leslie Stephen editör, eleştirmen ve biyografi yazarı olarak tanınmaktaydı, annesi ise Julia Prinsep Stephen‘dir. Sir Leslie Stephen’in görkemli ve muhteşem olan kütüphanesi sayesinde yazarımız kendi kendini geliştirme şansı bulmuştu. Özel öğretmen aracılığı ile küçük yaşlarda Latince ve Klasik Yunanca dersleri alan yazarımız, henüz daha 9 yaşındayken ağabeyi Thoby ile evde Hyde Park Gate News adı altında haftalık ilk dergisini çıkardı. Virginia Woolf’un ailesi yazarımız için çok önemliydi,çünkü eğitimini evde gören yazarımız tüm günü ailesi ile paylaşıyordu.
Yazarımız Virginia Woolf, yedi tane hizmetçi onlara yardımcı olan,bir dolu yetişkin kadın ve aile üyeleriyle 22 Hyde Park Gate’de 6 katlı kalabalık bir evde yaşıyordu. Annesi grip nedeniyle 1895’te ani,ölümü sırasında yazarımız henüz 13 yaşındaydı. Annesinin ölümü nedeniyle iki yıl sonra başlayan sinir bozukluğu daha erken yaşlarda göstermeye başlamıştı. Virginia Woolf, bu travmadan dolayı hayali yaratık,olmayan sesler ve halisünasyonlar görmeye başladı. 1904’te babasınıda kaybetmesiyle birlikte yeni bir sinirsel krizin eşiğine gelen yazar, gerçek yaşama dönmesi uzun süre aldı.Bir süre sonra yazarımız,kardeşleri ile birlikte Bloombury semtinde bir eve taşınarak,yazarımız için bir çıkış bir kaçış oldu. Babasının ölümü ardında kalan para yüksek miktarda olduğu için,kardeşler kurallara bağlı olmadan geceler boyunca oturmak, tartışmak, sanat, edebiyat, din ve aşk üzerine konuşma fırsatı buldular. Profosyonel olarak yazma işine 1905‘te başlayan yazarımız Virginia Woolf,Times Literary Suplement‘e edebi eleştiri yazıları yazıyordu.
Virginia Woolf 1906’da kardeşi Thoby ve kardeşleri ile Yunanistan gezisine çıktığında, Thoby’nin gezi sırasında ansızın yakalandığı Tifo hastalığı yüzünden ölmesi yazarımız için yeni ve başa çıkılmaz bir şok oldu. Kardeşinin ölümünden iki gün sonra ablası Vanessa’nın evlenmesiyle birlikte yazarımız Virginia Woolf’un yaşamında bir takım değişikliklere sebep oldu. Kardeşi Adrian’la birlikte Bloombury yakınlarındaki bir eve taşınan Woolf,burada aydın ve kültürlü çevrelerin dışında Londra Sosyetelerinin tanınmış hanımlarının’da katıldığı toplantılar düzenleme başladı.Bu toplantılarda açık sözlülüğü ve sivri dili ile dikkat çeken yazarımız , yine bu dönemde Times Literary Supplement’in yanı sıra aylık olarak yayınlanan ”Cornhill” dergisine edebiyat eleştirileri yazmaya başladı.
Yazarımız Virginia Woolf 1909 yılında Bloombury’den Lytton Strachey ile nişanlandı,bu nişanlanma uzun süren anlaşmadıklarını düşünen Virginia Woolf tarafından Strachey’den ayrıldı. Ruhani çöküşe devam eden yazarımız,uzun süredir yayınlamayı düşündüğü ilk romanı olan The Voyage Out için okurdan gelicek tepkileri çok düşünüyordu. O dönem kardeşi Vanessa çoçuğunun bakımıyla meşgulken yazarımız eniştesi,Clive Bell ile flört ediyordu ve bundan büyük pişmanlık duyuyordu.Virginia Woolf’un geçirdiği olaylardan kaynaklı incinmişlikleri fazla olduğu için doktorları tarafından yazarımıza dinlenme kürü düzenlendi.The Voyage Out’u endişeyle yayınlayan yazarımızın kitabı eleştirmenler tarafından övüldü.
1912‘de Thoby’nin arkadaşı olan,Leonard Woolf’la tanışması yazarımızın hayatının dönüm noktası olucaktır.Leonard Woolf bir ömür boyu,onun ruh sağlığının gözetmeni,yaratıcı kişiliğinin en önemli etkenlerinden birisi olmuştur. Virginia Woolf evlenmeden önce Leonard Woolf’a ithafen “Beni bedensel olarak etkilemiyorsun hiç” diye yazıcaktı.1913’de Leonard Woolf ile evlenen yazarımız 2 yıl yani 1915’e kadar en ağır çöküntülerinden birini geçiren, intihar girişimin’de bulunacaktı. Nedeni belki eşi Leonard’ın doktorla konuştuktan sonra evliliğin çoçuksuz olarak devam etme kararı vermiş olmasındandı.
1919 yılında ikinci kitabı olan Night and Day’i yayınlayan Viriginia Woolf,bu romanında alışagelmişin gelmiş kalıpları izledi. Bu romandan sonra yazarımız işi biraz daha ciddiye alarak, deneyci kişiliğini ön planda tuttu ve 1922’de yayınladığı Jacob’s Room’da bu özelliği kullanmaya başladı.Yazarımız aynı yıl Vita Sackville-West ile tanıştı.Vita Sackville-West ile tanışan yazarımız daha önceki kitaplarında bahsettiği, Vita Sackville-West arasında bir ilişki oluştu. Bu yüzden ilk aşk romanını Orlando‘yu Vita Sackville-West’e armağan etti.
Yaşamı ve ölümü vermek istiyorum. Sağlığı ve çılgınlığı; toplum düzenini eleştirmek istiyorum, işler halinde en yoğun biçiminde.
929’da A Room of One’s Own‘u yayınlayan yazar, bu kitabında kadınların yazarlık ya da başka mesleklerde söz sahibi olabilmeleri için kendilerine ait bir oda ve bir gelire sahip olmaları gerektiğini savundu. Kitaba güler yüzlülük ve yaratıcılık hakimdi.
1931’de yayınladığı The Waves’i yazarken Virginia Woolf, bu kitapla o güne değin hiçbir başka romancının göze alamayacağı değişik şeyleri yapmak istediğini, bu romanın o güne değin yazılan hiçbir başka romana benzemeyeceğini biliyordu. Çünkü The Waves, hem düzyazıyla kaleme alınacak, hem de şiir, roman ve tiyatro oyunu gibi türlerin karışımı olacaktı.
II.Dünya Savaşı‘nın Başlamasının hemen sonrasında intihar Virginia’nın çok düşündüğü konu olmaya başladı.Eşi Leonard Yahudi olduğu için Nazi Tehlikesi en çok yazarımız Virginia’yı etkiliyordu.Savaş artık Woolf çiftinin kapılarına dayanmıştı.26 Şubat 1941’de Between the Acts‘ı bitirdiğinde okuması için eşi Leonard’a müsveddelerini verdi.Virginia Woolf romanı yazarken sıkıntı çekmemiş ve yazarken büyük keyifle yazmıştı.Ancak kitabı okuduktan sonra ondan hoşnutsuz kalan yazarımız büyük bir depresyonun içine girdi.
Virginia Woolf artık yazamayan, okuyamayan ve aklını hepten yitireceğini düşünüyordu.Virginia Woolf 28 Mart 1941’de ölmeye hazır olduğunu hissetti.Biri eşine diğeri Vita Sackville-West’e olmak üzere iki adet intihar mektubu yazdı.Artık Virginia Woolf ölmeye hazır olduğundan, yürüyerek ceplerine taş dolduran Woolf Ouse ırmağının serin sularına kendini bıraktı.Yazarımız intiharın’da kesin bir kararlılık göstermiştir.
“En sevdiğim,
Yine delirecekmişim; bu korkunç günleri atlatamayacakmışız gibi hissediyorum. Ve sanki giden zamanı geri çeviremeyeceğim. Sesler duymaya başlıyorum ve konsantre olamıyorum. Bu yüzden yapmam gereken şeyi yapıyorum.
Bana verebileceğin en büyük mutluluğu verdin. Kimsenin yapamayacağı şeyleri yaptın. İki insanın birlikte daha mutlu olabileceğini sanmıyorum. Ben artık savaşamayacağım. Biliyorum, senin hayatını mahvediyorum, bensiz daha mutlu olacaksın. Görüyorsun bu mektubu bile doğru düzgün yazamıyorum. Okuyamıyorum. Hayatımdaki bütün mutluluğu sana borçlu olduğumu söylemek isterim. Bana karşı inanılmaz sabırlısın ve iyisin.
Şunu söylemek istiyorum -aslında bunu herkes biliyor- eğer biri beni bu durumdan kurtarabilecek olsa bu sen olurdun. Her şey beni terk edip gitti ama senin iyiliğin hep benimle kaldı. Artık senin hayatını mahvetmeyeceğim. Kimse, seninle mutlu olduğumuz kadar mutlu olamazdı.
Leonard, intihar olayından 3 hafta sonra bulunabilen Virginia’nın cesedini yaktırdıktan sonra küllerini Monks House’daki evlerinin bahçesine, büyük karaağaçlardan birinin altına gömdü. Mezar taşına ise Virginia’nın Dalgalar adlı kitabının sonunda geçen şu cümlesini yazdırdı:
“Kendimi sana doğru savuracağım, yenilmeksizin ve boyun eğmeden, ey ölüm!”