Koç ailesi bilindiği üzere Türkiye’nin en bilinen, en geniş çaplı yatırımlara sahip ailelerinden biri. 1926 yılında Vehbi Koç tarafından kurulan Koç Holding Türkiye’nin ilk holdingi olma özelliğine sahip. Cumhuriyet dönemin sanayi atılımlarında temel olmuş, ülkenin gelişimi ve iş dünyası için büyük yatırımlara, gelişimlere imza atmışlardır. Koç ailesi Türkiye tarihinin uzun bir dönemine şahitlik etmenin yanında önemli bir parçası olmuş. Bu tarih içinde sadece ekonomik ilerleme değil bunlara bağlı olarak kültürel bir devinimi de içinde barındırıyor. Bu kültür birikimin sorumluluğunun da farkında olan Rahmi Koç 1994 yılında İstanbul Rahmi Koç Müzesi ile Haliç’in yanı başında muazzam bir müze kurmuş.
Müzede kara, hava, deniz taşımacılığının eski örneklerinden günümüze ulaşan kıymetli araçlar, tarihi buharlı makineler, değerli oyuncaklar, Atatürk’e ve Latife Hanım’a ait eşyaların bulunduğu özel koleksiyonlar, modeller, maketler ve çok daha fazla tarihi obje ile tanışmanız mümkün.
Rahmi Koç mekanik ve endüstriyel eşyalara olan ilgisinin ilk kez babasının Almanya’dan getirdiği bir elektrikli tren ile başlamış. Yıllar içinde koleksiyonu evine, ofisine sığamayacak kadar genişlemiş. Yurt dışı gezilerinde ziyaret ettiği sanayi müzelerinden çok etkilenmiş ve Türkiye’de böyle bir müzenin mutlaka olması gerektiğini düşünmüş. Münih’teki Deutsches Museum’u, Londra’daki Science Museum’un ardından Detroit’te Henry Ford Museum’u gördüğünde ise kesin kararını vermiş.
Haliç’in kıyısında Hasköy semtinde yer alan müze 1994 yılında açılıyor. Temelleri 12. yüzyıla kadar dayanan, 1730’larda Osmanlı donanmasına çıpa ve döküm malzemeleri üreten bir “Lengerhane” olan bina Rahmi Koç’u çok etkiliyor. Bu binadan başlayan müze çalışmaları zamanla Hasköy tersanesinin de satın alınmasıyla denize doğru da genişliyor. Öyle ki müzeyi ziyaret ederken deniz ile bütün halinde tasarlanmış ulaşım araçlarının yolculuğunu hayranlıkla izliyorsunuz. Koç ailesinden başka müzeye pek çok değerli isim ve kurum özel koleksiyonlarını, değerli eşyalarını müzeye hibe etmişler. Ayrıca müze kuruluşunun henüz 2. yılı olan 1996’da Avrupa Konseyi tarafından “Yılın Müzesi Özel Ödülüne” layık görülmüştür. 2020 itibariyle diğer ikisi Ankara ve Cunda da olmak üzere 3 adet Rahmi Koç müzesi bulunmaktadır.
Bugün ziyaret etmek isteyenler için Rahmi Koç müzesi gezimden bazı izlenimlerimi aktarmak isterim. Müze binasına girdiğinizde sizi büyülü bir dünya karşılıyor. İlk karşımıza çıkan eski dönemlerden bugüne uzanan oyuncakların dünyası oldu. Ahşap atlar, bebek evleri, hepsi hem estetiği hem tarihi ile ilgi çekiciydi.
Diğer yanda dünya küresine çıkan koridorda tarihi kıyafetleriyle dalgıçlar eşlik ediyor. Ve karşımıza dünyanın oluşumunu görsellerle süslenmiş bir oda çıkıyor.
Büyük salonda tek tek incelemenin saatler bile sürebileceği geniş bir klasik otomobil koleksiyonu bulunuyor. 1898 yapımı buharlı otomobilden, 1908 model klasikler, 1960’ların renkli ve estetik görünüşüyle Cadillac’lardan Birinci Dünya Savaşında kullanılmış Kızılay aracına kadar birbirinden ilginç araçlar ziyaretçilerini bekliyor. Otomobillerle, makinelerle pek ilgilenmem diyenler bile bu büyük salonda hayranlıkla gezebilir. Tarihin içinde yürümek gibi.
Karayolu taşımacılığı araçlarının tarihine iki tekerleklilerle devam ediyoruz. Üst katta 1800’lere dönüyoruz. Bisikletler ve motosikletlerin dünyasında kaybolma zamanı. Çok özel parçaların yer aldığı bu bölümde en ilgi çekici olanı Penny Farthing adıyla bilinen ön tekerleğin bilinenden çok daha büyük olduğu bisikletti. O zamanki adıyla Velosipet. Bu isim bizi Sunay Akın’ın hikayelerine taşıyor. Türkiye’nin ilk profesyonel bisikletçisi ve yarışçısı Cavit Cav. Müzede velosipetin tarihinden bahsedilirken Cav da unutulmamış. Onun hikayesi bir başka yazının konusu.
Bu bölümde ayrıca birbirinden farklı modellerde çocuk bisikletleri, bebek arabaları var. O dönemin estetik kaygısı ve farklı tasarımlar her araçta yeniden hayranlık duymanızı sağlıyor. Açıkçası bu müze ziyaretinde bugünkü dünyamızın ne kadar tek tip ve sıradan olduğunu düşünmekten kendinizi alamıyorsunuz.
Bir başka salonda kara yolu ulaşımında biraz daha eskiye gidip at arabaları ve kağnılar dönemine geliyoruz. Öküz ve atlar gibi hayvanların gücüyle hareket eden bu ilkel taşıtları incelerken bir vahşi batı filmi setinde hissetmemek pek mümkün değil. Bunların yanında eski dönemlerde kullanılmış ve müzeye hediye edilmiş bir itfaiye arabası, gezen market, ilk kamyon modelleri de görülmeye değer. Trenler ise apayrı bir dünyaya kapı açıyor. Bir kısmı bahçe içinde yer alan trenlerin bina içindeki bölümünde tanıdık bir dostla karşılaşıyoruz. Kadıköy-Moda tramvayı. Hemen yanında Karaköy-Beşiktaş tramvayı da ilk günkü haliyle görücüye çıkıyor.
Buradan bahçeye çıkıyor ve Haliç’in havasını içimize çekerek bu kez de denizin dünyasına adım atıyoruz. Yine çok çeşitli deniz araçları bizi karşılıyor. Yelkenliler, farklı boyutlarda tekneler, 1927 yılında İngiliz deniz kuvvetleri için inşa edilen amiral teknesi, İstanbul denizinde sıklıkla rastlanan taka örnekleri… Sadece bu bölüm bile başlı başına büyük bir deniz müzesi geziyor hissini yaşıyorsunuz.
Müzenin en dikkat çekici ve ilgi gören bir diğer denizcilik aracı da Haliç’e demirli duran Fenerbahçe Vapuru. 1953 yılından 2008’e kadar Sirkeci-Adalar-Yalova-Çınarcık arasında sayısız sefer yapmış emektar vapur yenilenmiş yüzüyle Rahmi Koç müzesinde çeşitli etkinliklere ve ziyaretçilere ev sahipliği yapıyor.
Müzenin bir diğer ilginç kahramanı Uluçalireis denizaltısı. Rahmi Koç müzesinde gerçek bir denizaltının içine girmek mümkün. 1944 yılında üretilmiş 93 metre uzunluğunda ve iki bin dört yüz ton ağırlığındaki denizaltı aynı zamanda ikinci dünya savaşında Japonya’ya karşı kullanılmış ve 1971 yılında Türkiye’nin Deniz Kuvvetleri Komutanlığına katılmış. Uluçalireis denizaltısı geçici süreliğine Rahmi Koç müzesinde ilgilenenlere kapılarını açıyor. Fakat Covid-19 pandemisi nedeniyle geçici olarak Fenerbahçe Vapuru ve Uluçalireis denizaltısı ziyarete kapalı.
Henüz bahçede başınızı biraz gökyüzüne kaldırdığınızda göreceğiniz planör, helikopter ve küçük uçaklardan bahsetmedim bile.
Bahsetmeden geçmeyeceğim çok özel bir bölüm daha var. Özel koleksiyonların sergilendiği kat. Bu katta Koç ailesine ait değerli eşyalar ve objelerin yanında Atatürk için ayrılmış çok özel bir alan bulunuyor. Mustafa Kemal Atatürk’e ait gözlük, ayakkabı, baston, kıyafet gibi özel eşyaların yanında doğduğu evde yer alan guguklu saat, annesi Zübeyde Hanım’ın kullanmış olduğu Kuran-ı Kerim ve eşarplar oldukça etkileyici. Bilindiği üzere Mustafa Kemal Atatürk tarihte iki kez dünyaca ünlü TIME dergisine kapak olmuştu. 1923 yılı Mart sayısının Atatürk Kapağı Türkiye’deki bilinen üç örneğinden biri de bu özel bölümde yerini alıyor.
Anlatmakla bitiremeyeceğimiz bu heyecan dolu gezinin daha pek çok detayı var. Müze kendisini keşfetmek isteyen ziyaretçilerini bekliyor.
Pazartesi dışında her gün ziyarete açık olan müzenin çalışma saatleri:
Salı – Cuma Günleri 09:30 – 17:00
Cumartesi – Pazar ve Bayram Günleri 09:30-18:00 (1 Ekim – 31 Mart) 09:30-19:00 (1 Nisan – 30 Eylül)
Giriş ücreti ekim 2020 tarihi itibariyle; yetişkin için 28 tl öğrenci için 12 tl.