Yaptığı heykele aşık olan Pygmelion ve “Ben, seni değil resmini seviyorum.” diyen Halil. Aşık olduğunda karşılık bulamayacağından korkan ama aşık olmaktan da kaçamayan iki adam, aralarında yüzyıllar olan benzer iki hikaye.
Kyproslu bir heykelci olan Pygmelion, günlerden bir gün bir kadın heykeli yapar. Bu heykel üzerinde çokça çalışır, defalarca düzeltir. Sonunda ortaya öyle bir heykel çıkar ki Pygmelion onu neredeyse canlı bir kadın zanneder. Zamanla kendi yaptığı heykele aşık olan Pygmelion, onun canlandığı düşler kurmaya başlar. Aşk tanrıçası Venüs’e yalvarır heykeline can vermesi için. Bu ilginç aşkla merakla ilgilenen Venüs, bu dileği kabul eder ve heykel canlanır. Yunan mitolojisine göre böyle anlatılır Pygmelion ve Galatea’nın hikayesi.
Metin Erksan’ın 1965 yılında çektiği “Sevmek Zamanı” filminde boyamaya girdiği evin duvarındaki resme aşık olur Halil. Resmin sahibi olan Meral’i gördüğünde ise “Resminle benim aramdaki bir durum seni ilgilendirmez. Ben senin resmine aşığım.” diyerek karşılık verir Meral’in aşkına.
Hem Pygmelion hem de Halil gerçeğe değil surete aşıktır. Gerçek birini sevmek acı, sorumluluk ve belki de kendi içinde bir yıkım getirir. Bunlar da korkuya sebep olur. Hatta Halil; “Resmin sen değilsin ki? Resmin benim dünyama ait bir şey. Ben seni değil resmini tanıyorum. Belki sen benim bütün güzel düşüncelerimi yıkarsın. (….) Evet. Bir korkudan ileri geliyor. Bu korku sevdiğim bir şeye ebediyen sahip olmak için çekilen bir korku. Ben senin resmine değil de sana âşık olsaydım ne olacaktı? Belki bir kere bile bakmayacaktın yüzüme belki de alay edecektin sevgimle. Halbuki resmin bana dostça bakıyor. İyilikle bakıyor ve ebediyen bakacak.” cümleleriyle bunu dile de getirir. Ancak bir heykeli ya da bir resmi sevmek bütün bu ihtimalleri ve korkuları ortadan kaldırır. Kendi içinden kaçan bu iki adam gerçeği bükerek bir yansımaya/yanılsamaya aşık olurlar.
Burada ayrıca kendi sevgisini kutsallaştıran ve kimsenin ona layık olmadığını düşünen bir erkek figürü görmek de mümkündür. Her ikisi de aşkını kendi zihinlerinde yarattıkları kadınlara vermeyi uygun görürler. Fakat sonunda gerçekle yüzleşmeleri gereken bir an gelir. Pygmelion Venüs’e yalvarır sevgili heykeline can vermesi için, Halil ise Meral ile evlenebilmek için onun babasıyla konuşur. Çünkü öznesi olmayan bir aşk kaybetme ihtimali barındırmamakla birlikte sahip olma, ait olma ve sevilme ihtimali de barındırmaz.
Aralarındaki zamansal ve mekânsal farklara rağmen ortak olan bu iki adamın aşkına daha pek çok örnek eklemek mümkün fakat ben sonlandırmayı aynada kendinden başka bir suret gören Asaf Halet Çelebi’nin “Ayna” şiiriyle yapmak istiyorum. Dış gerçeklikten kaçmak bir noktaya kadar mümkün fakat insan düşlerinden, aynalardan, şiirlerden ve tabii ki içte yaşananın yansıması olan resimlerden ve heykellerden kaçamıyor.
“bana aynadan bir suret göründü
benden başkası
bilmem memleket-i çinden midir
ya mâçinden mi
sordum kimsin diye
bir kahkaha atıp
ben çin padişahının kızı
çoktandır âşıkınım
dedi
dedim çık
o aynadan
hayalimi çalan
hayalim olmazsa olmasın
yalnız
var olduğuna inanmak için
ellerim sana dokunsun
bana çin padişahının kızı
gelemem
dedi
ancak bir gün
hayalin gibi seni de
bu aynanın içine alıp
kaybolacağım.”