Yazımıza başlamadan önce elbette Sokrates’i anlamak için kısa bir okumadan daha fazlasına ihtiyaç olduğunu belirtmek gerekir. Sonrasındaysa dikkat edilmesi gereken önemli bir nokta ise tartışmalarına konu olan iyi-kötü, doğruluk-eğrilik değerleridir. Bu değerlerin önemiyse insanın mutluluğa ulaşma isteğinde -ki ulaşılmak istenen son nokta ve insanın eylemlerinin amacıdır- kendisine yol gösteren olacak olmalarıdır. Öyle ki doğru olmayan bir devlette hiç kimse doğru olamaz. Herkes yaradılışı itibariyle bir iş yapar ve onun yapabileceği hatta hayatta olmasının tek nedeni belki de bu işi yapmasıdır.
Sokrates, yaşadığı çağdaki düşünce kalıplarını yıkan herkesin kabul ettiği gerçekler üzerine düşünen yaratıcı bir insandı. Ona göre insan önce kendini bilmeliydi. Platon’un yazdığı eserlerinden de anlayacağımız üzere şüphesiz Platon’dan çok daha fazla önem arz eden bir karaktere sahipti. Bilinen kayıtlara göre milattan önce 470 yılında doğmuş ve 399’da ölmüştür. Yaşadığı 71 yıl içindeyse düşünce tarihinde oldukça önemli bir yere sahip olduğunu belirtmek gerekir.
Ömrünü Atina’da geçiren, giyimine dikkat etmeyen ve özensiz bir hayat yaşayan Sokrates, evine pek uğramaz, akşamlara kadar etrafına toplanan gençlerle sohbet eder ve derin tartışmalara girermiş. Bu tartışmalar ise insanlığın kültürel evriminin çok önemli bir noktasını oluşturmaktadır. Bilindiği üzere: Atina’daki danışma meclisine üye olmuş fakat güncel siyasetle pek ilgilenmemiştir. Anlatılan bu boş vermiş resmin aksine gençliğinde iyi bir savaşçıymış. Öyle ki; Samos ve Peleponnesos Savaşları’nda yeteneğiyle ve cesaretiyle ün kazanmıştı. “Bildiğim tek şey hiçbir şey bilmediğimdir” diyen Sokrates; uğruna savaştığı, daha iyi yönetilmesi için sürekli düşündüğü ve tartıştığı Atina’nın meclisi tarafından, gençliğin ahlakını bozuyor diye 220’ye karşı 280 oyla idama mahkûm edilmiş fakat O, kendini kurtarmak için kaçmamış ve cezası olan baldıran zehrini içmişti. Ona göre meşru bir mahkemenin kararına yanlış da olsa uymak gerekiyordu. Sokrates’in ünlü savunmasında Atinalılardan son dileği dikkat çeker “Sizden tek bir şey rica edeceğim. O da, çocuklarım büyüdükleri zaman, erdemden çok zenginliğe ya da herhangi bir şeye düşkünlük gösterecek olurlarsa, ben sizinle nasıl uğraşmışsam, siz de onlarla uğraşın, onları cezalandırın. Kendilerine hak etmedikleri bir değer verir, önem vermeleri gereken şeye önem vermez, bir hiç oldukları halde kendilerini bir şey zannederlerse ben sizi nasıl azarlamışsam, size nasıl kızmışsam ve engellemeye çalışmışsam, siz de onlara öyle davranın. Bunu yaparsanız bana da oğullarıma da iyilik etmiş olursunuz.” (sf 53-54 Sokrates’in Savunması) Ona göre ölüm insanın ulaşacağı bir son değil içinde bulunduğu yolculuğun bir parçasıdır.
Bu bilgilerin dışında tanıdığımız Sokrates ise Platon’un eserlerinde konuşturduğu bir şahıstır. Fikirlerinin nereden itibaren onun olduğunu kavramak elbette zordur çünkü ölümünden yıllar sonra öğrencisi olan Platon tarafından derlenip düzenlenmişlerdir. Fakat şunu söyleyebiliriz ki Sokrates ve Platon birbirlerine karışmışlardır. Ona göre insanın içinde olması gereken dört değer vardır. Bunlar; Bilgelik, yiğitlik, ölçülülük ve doğruluktur. Bu değerler ışığında hareket eden insanlar yaşanması gereken hayatı yaşarlar. Bazı fikirlerini tasvip edemesek de -örneğin sansür konusundaki fikirleri- yine de anakronizme -tarih yanılgısına-düşmeden onun düşüncelerini değerlendirmekte fayda vardır. Acaba Sokrates bugün de yaşama imkânı bulsaydı söylediklerini nasıl değerlendirir, doğal olanın zamanla değişip değişmediğine dair fikirleri ne olurdu, insan oldukça merak ediyor. Yine de hayatımızı ölçü içinde yaşamak konusunda söyledikleri de herhalde çağlar arası geçerliliğe sahip bir olgudur.
Kaynakça;
1) Platon, Devlet, Çev.: Sabahattin Eyüboğlu – M. Ali Cimcoz, Hasan Ali Yücel Yayınları, 1999
2) Platon, Sokrates’in Savunması, Çev.: Füsun Dikmen, Tutku Yayınevi, 2014