Genç ve yetenekli ressam Bryan Charnley’nin hikayesi ve eserleri…
Şizofreni Nedir?
Şizofreni ruhsal bir bozukluktur. Evrelerden oluşur ve zaman içinde birey üzerinde değişik belirtiler ile görülür. Kişi, genelde kendi düşüncelerini kontrol etmekte zorlanır ve gerçek olmayan olaylara bağlanır. Hasta, kafasında kendine ait olmayan sesler duyduğunu iddia eder. Kimi hastalar birden fazla ses duyduklarını söylerler. Örneğin bir hasta, kafasında bir çocuk ve yaşlı bir adamın konuştuğunu duyabilir. Sosyal hayatta başarılı olmalarını engelleyen de bu sesler ve sanrılardır. Kimi hastaların duyduğu ses onları intihara teşvik edebilir. Bu durum hastayı hayata bağlamayı oldukça zorlaştırır. Bu belirtiler hastanın yaşamdan tamamen soyutlanmasına neden olmaz. Kimi örneklerde ilişkisi olan, evli olan, çalışmaya devam eden hastalar görebilirsiniz.
Düşüncelerini kontrol eden ve konuşan bu hayali sesler zaman içerisinde çoğalarak kişiyi yaşayamaz duruma da getirebilir. İlaçlar ile azaltılmaya çalışılan belirtilerin tamamen tedavi edilmesi oldukça zordur.
Bryan Charnley Hakkında
Bryan Charnley, 1949 yılında İngiltere’de doğdu. Resme olan yeteneği henüz bir çocukken keşfedildi. İlk sinir krizini 18 yaşında yaşadı. Resme olan yeteneğinden hiç vazgeçmedi ve 1969 yılında 20 yaşına geldiğinde Londra’da bulunan Central School Sanat ve Tasarım okulunu kazandı. Aynı yıllarda sinir krizleri artmaya başladı. Şizofreni teşhisi koyulan Charnley, geçirdiği krizler nedeniyle okulunu tamamlayamadı. Teşhis konulduktan sonra 6 yıl boyunca elektroşok tedavisi görmek zorundaydı. Gittikçe artan hastalığı, kullandığı ilaçlar ve tedavi şekilleri onu ağır şekilde etkilemişti. Yoğun tedavilerden sonra bir sanatçı olarak hayatına devam etme kararı aldı. Ailesinin yanından ayrıldı ve yalnız yaşamaya başladı.
Otoportreleri ile günlük tutmak istedi
1991 yılına geldiğinde çizdiği resimler ile bir günlük tutma kararı aldı. Otoportreleri ve kendi sözlerini yazdığı bu günlük belki de onun iç dünyasını anlatma şekliydi. Zaman içinde resimlerde yaşanan değişiklik görenleri oldukça şaşırttı. Resimleri çizdiği süreçte, kullandığı ilaçların dozunu değiştirerek kendi kendine bir deney yapmak istedi. İlaçlarını kullanmadığı süreçte çizdiği resimler, içinde bulunduğu psikozu bizlere yansıtıyor.
İlaçları düzensiz kullanması hastalığının etkilerini daha fazla hissetmesine neden oldu. Gittikçe ağırlaşan şizofreni, 1991 yılında 42 yaşında iken, son otoportresini bitirmesine fırsat vermedi ve intihar etmesine neden oldu.
Kendi Sözleri ile Anlattığı Eserleri
“O dönemler çok uyuyordum. İki oturumda tamamlanmış klasik bir portre. İyi bir benzerlik var mı dersiniz?”
“Üst komşum aklımı okuyor. Sanki egomla savaş halindeymiş ve onu çarmıha germek istermiş gibi benimle konuşuyor. Yüksek paranoya içindeyim.”
“Uzun zamandır ortaya sanatsal bir ürün koyamadım. Etrafımdaki insanların ekstra bir algı sensörü ile donatılmış olup zihnimi okuyabildikleri düşüncesine kapılmıştım. Olaya bu açıdan bakınca da kendimi sanki kör bir insan olarak görüyordum.Gözlerdeki çarpıların sebebi de buydu.”
“Yaşadığım zihinsel acıdan kurtulma çabam olarak beynin üzerindeki noktalarda kan kullandım. Kan bana ait. Başparmağımı kesmiştim. Pipo, o sıralar çok içmemden kaynaklanıyor. Gözler yok, ki gerçekten neler olduğunu göremeyecek haldeyim ve ağızda dikişler var.”
“Olaylar kontrolden çıkmaya başlamıştı. Ruhani bir kudret bana sigara içmemem gerektiğini ve içersem bir felakete sebep olacağımı hissettiriyordu. Kullandığım ilaçların dozajını artırdım, belki o sesten kurtulurum diye fakat olmadı. Ses gitmedi. Ses gitmedi ve ben deli gibi dönmeye, kendi kendimi yemeye devam ettim. “
“Çamaşır ipi, bütün zihinsel berraklığımın ya da düşüncelerimin sergilenmekte olduğunu gösteriyor. Ayrık haçlar şizofreninin bir çeşit ‘egoyu çarmıha germe’ aracı olduğuna temsil ediyor. Şapkalı adam beni izliyor ve her şeyi şapkasının altında tutuyor.”
“Kendimi insanların acımasız yorumları için bir hedef gibi hissediyorum.”
“Ego denilen şey saldırıya uğrayınca bir kanser hücresi gibi parçalanıyor. Kanlı ve berbat.”
“Zihnim adeta inanılmaz boyutta düşünce yayını yapmaktaydı ve bu konuda bir şey yapabilecek iradeye sahip değildim. Bu durumu, beynimi benden bağımsız hareket eden devasa bir ağız olarak çizerek resmettim.”
“Radyo ve televizyon beni çok kaygılandırıyordu, çünkü etrafa saçtıkları dalgalarla etkileşime geçerek kendimi ifşa etmiş ve aşağılanmış gibi hissediyordum. Bu olduğunda insanlar bana gülüyor ve ince yorumlarla bana bunun gerçek olduğunu söylüyorlardı. Sosyal temaslardan kaçınmaya devam ettim.”
“Belki de tüm yaşananların suçlusu kırılmış bir kalptir. Can yaktığı kesin.”
“Örümceğin bacakları sosyal ya da diğer anlamlarda engellenmenin temsili. Vaziyetin altında yatan gerçek bu mu? Nihayetinde farklı bir sonuca varacaktım ama bu durumun gerçeğin bir parçası olduğu da muhakkaktı.”
“Resimdeki yumurtalar boş, aynen düşüncelerden arınmış bir kafa gibi. İçerisinde hiçbir şey kalmamış. Sırlar gitmiş; başka birinin, üzerimde söz sahibi olan birilerinin iştahını bastırmaya gitmişler. Onlar da her lokmanın tadına fazlasıyla varmış.”
“Zihinsel iç yaşamımın davetsiz misafirleri, kapı eşiğinden her birinin bir ayağı uzanmış gibi. Ağız çivilenmiş ve dil düğümlenmiş, ki bu da onlara etkili bir karşılık veremiyor oluşumdan.”
“Şizofrenimin öz imgelemesini bulmaya yaklaştığımı hissettiren oldukça karmaşık bir resim.”
Son iki portre için herhangi bir yazı yazılmamıştır.
Bryan Charnley, 1991 yılında bu portreyi yaparken, hiç bir yazı bırakmadan intihar etmiş ve resmi yarıda bırakmıştır.