Sezai Karakoç’un Ankara’da, Siyasal Bilimler Fakültesinde gönlünü kaptırdığı muhacir kızı, Muazzez Akkaya. Aşk şiiri denilince akla gelen ilk şiirlerden olan MONA ROSA’ yı yazdıran kadın.
2 Şair ve 1 Kadın
Muazzez Hanım’a gizliden gizliye hayran olan sadece Sezai Bey değildir. Sınıf arkadaşı olan Cemal Süreyya da aynı hanıma gönlünü kaptırmıştır. Gün boyu Muazzez Hanım’a olan ilgilerini birbirlerine anlatır hatta ona yazdıkları şiirleri karşılıklı okurlarmış. Zamanla bu sevda ateşi tutuşarak iki şairimizi birbirine düşürür ve bir iddia atarlar ortaya. İki şairimizden biri Muazzez Hanım’ın sevgisini kazanacak diğeri de soyadından bir harf sildirecektir. Yani Sezai Bey kazanırsa Cemal Süreya, Cemal Süreyya kazanırsa Sezai Karkoç olacaktır. Günümüz soyisminden de tahmin edeceğiniz gibi iddiayı Sezai Karakoç kazanır ve Muazzez Akkaya ile sevdalarını yaşamaya başlarlar
Bu mutlu sevda Muazzez Hanım’ın iddiayı öğrenmesiyle birlikte yerini hüzünlü bir aşk hikayesine bırakır. Muazzez Hanım okulu bırakır ve Geyve’deki yazlığa yerleşir. Arkasından Sezai Bey tam karşıdaki yazlıkta bahçıvan olarak çalışmaya başlar ve orada Mona Rosa şiirini kaleme alır.
”Mona Roza, siyah güller, ak güller
Geyvenin gülleri ve beyaz yatak
Kanadı kırık kuş merhamet ister
Ah, senin yüzünden kana batacak
Mona Roza siyah güller, ak güller ”
Şiirin isim anlamına gelecek olursak, Mona Rosa ”Tek Gül”, ”Biricik Gülüm” anlamlarına gelir.
Şiirin aslında bir akrostiş olduğuna değinmeden de geçmeyelim.
14 kıtadan oluşan bu şiirin her bir kıtasının baş harfini bir araya getirdiğimizde ”MUAZZEZ AKKAYAM” oluşuyor. Alışılmışın dışında olan bu akrostiş örneği, insanı hayran bırakıyor doğrusu.
Mona Roza’yı bir de Sacit Onan’dan dinleyelim..