Hümanizm anlayışının izlerini, derinden hissettiren ve birtakım gerçekleri Zülfü Livaneli’nin muhteşem kurgusuyla okuyacağınız roman: Serenad.
Müzik ve bilimi harmanlayarak buram buram sanat kokusu veren romanın konusuna isim koymak oldukça güç. Çünkü kurgusu ve verdiği mesajlarla birçok konu bütünleşmiş, üstelik yazar da bu romana “aşk” romanı demeyi reddederek aşk kelimesinin çok kirletildiğini söylemiştir.
Her şey Maya Duran’ın, İstanbul’a gelen Maximilian Wagner’i karşılamasıyla başlıyor. Sonrasında yaşananlar, anlatılanlar ve dahası roman kahramanı olan Maya Duran’ın her şeyi kaleme almasıyla son bularak bizlerle buluşuyor.
Okurken düşündüren, başka kitaplar açtıran, araştırma yaptıran, merak uyandıran ve kimi zaman da kalbe dokunan bu roman: Evlilik, aile yapısı, internet gençliği, 2001 krizi, iş hayatı, giyim ve kadın gibi birçok konuda Türk toplumunun kanayan yaralarına değinerek çok derin mesajlar veriyor.
“Toplum olarak, sessiz bir sözleşmeyle susma kararı alınmış, yaşananlar genç kuşaklara aktarılmamıştı. Bu iyi miydi, kötü müydü bilemiyorum. Hiç kimseye düşman olmadan yetiştirilmiştik. Bu işin iyi tarafıydı ama bir de geçmişimiz konusundaki korkunç cehaletimiz vardı.”
Serenad: Struma Gemisi, Mavi Alay, Kırım Türkleri, Ermeni ve Kürt vatandaşları, Almanya Faşizmi, 2. Dünya Savaşı, Yahudi soykırımı, Yahudi Bilim Adamlarının Türkiye’ye gelmesi, askeri kamplar, Albert Einstein ve Atatürk’ün mektuplaşması gibi “Bu konuyu daha önce nasıl duymamışım/araştırmamışım?” dedirten birçok konuyu ele alıyor ve bunu kurguyla birleştirirken konuya oldukça zıt olan “hümanizm” anlayışını asla unutturmuyor.
Öldürmek için silah gerekmediğini, alınan kararlar ve izlenen yollarla da binlerce insan ölebileceğini vurgulayan olaylarda: İktidar oyunları arasında kalanların, yaşadığı acıları, kavuşamayanları hatta isimlerini, dinlerini ve milliyetlerini değiştirmek zorunda kalan insanların gerçekliğini gözler önüne seriyor.
“Üç kadın ve üç isim diye düşündüm. Maya, Ayşe olmuştu. Mari, Semahat. Nadia ise Katarina olmuştu. Doğdukları adları bile kullanmalarına izin verilmemişti bu üç kadının…”
*
“Ama ben onların sessiz çığlıklarını yükseltecektim. Hem Maya, hem Ayşe, hem Mari, hem daha resmini bile görmediğim Nadia’idim. Hem Müslüman, hem Yahudi, hem Katolik’tim. Yani insandım.”
Tarihin görünmeyen yüzleri, Türk toplumunun sık sık değiştirmiş olduğu kabuğu ve verilen ulusal barış mesajları ile bu dramatik aşk hikayesini birleştirmesi her ne kadar başarılı olsa da romanın teknik bakımdan kusurlu olduğu da konuşulmuştur.
Livaneli ise romanı, Maya Duran’ın ağzından anlattığını yani kitabın Maya Duran tarafından yazıldığını öne sürerek, imla hatalarının düzeltilmesini istemediğini ve asıl olanın imla kusursuzluğu değil: Ne anlattığı ve nasıl anlatıldığı kısımlarına vurgu yapmıştır.
Serenad’ın mutlaka okunması gereken bir kitap olmasının en büyük sebebinin;
İnsanın değerinin sadece insan oluşundan geldiği: Din, millet, cinsiyet, renk, cinsel tercih ve siyaset gibi birtakım ön sıfatlarla ayrımcılığa uğratılmadığı bir hümanizm anlayışı ile yazılmış olmasından kaynaklandığı yadsınamaz.