“İçinizde boşluklar yok. Neden ben de sizin gibi olamıyorum? Bir ben miyim düşünen? Bir ben miyim yalnız?”
Yusuf Atılgan, Aylak Adam, sayfa 49
Türk Edebiyatının en yetkin yazarlarından Yusuf Atılgan’ın ilk romanı Aylak Adam, postmodernizm denildiğinde akla gelen ilk eserlerden biri olmakla birlikte içinde barındırdığı derin katmanlarla okura bilinci, bilinç katmanlarını ve bilinç akışınını ziyadesiyle hissettiriyor; okur, okumasını bitirdiğinde eserin etkisinden çıkmak için yoğun çaba sarf etse de başarılı olamıyor. Aylak Adam’ı bitirdiğinizde, Aylak Adam gibi düşünmeye başlıyorsunuz.
Aylak Adam, birçok okura fark ettirmeden arka planında, karşı cinsten olan ebeveyne karşı olan sevgi dolu ilgi, hemcins ebeveyne karşı ise yaşanan iki değerli tutumlar bütünü olan Oedipus sendromuna, Freud’un psikanalizine, Nietzsche’nin ahlâki değerleri reddedişine, bilhassa Hegel’in yabancılaşmasına, Sartre’ın varoluşçuluğuna değinir; ilk planında ise kalabalık içerisindeki yalnızlık temasını işler. Yayınlandığı dönemden bugüne analizlere, eleştirmelere konu edinilmiş, 1959 yılında yayımlanan bir Türk romanının aynı yıllarda Fransa’da ortaya çıkan Yeni Roman akımının öncelikli olarak ortaya koyduğu romana ilişkin kimi özel nitelikleri uygulamaya koyma çabasıyla dikkat çekmiş, C. ile bilinen klâsik adlandırmaların dışında bir adlandırma, zamanın doğrusallıktan çıkıp “kış, ilkyaz, yaz, güz” parçalarına bölünmesi, bu parçalara C. vasıtasıyla anlamlar yüklenmesi, edebiyatımızda yepyeni bir soluk olmuş, yeni kimliklere yol göstermiştir.
“Olanla yetinerek, aramadan, düşünmeden, yaşanılsın diye yaratılmış bir dünyada yalnızdı.”
Yusuf Atılgan, Aylak Adam, sayfa 187
“Yabancılaşma, insanın varoluşunu anlamlandırmak için hem kendisine hem de doğaya yönelmesi sonucunda ortaya çıkmış ve insanın ya farkındalığını artırmış ya da büsbütün kendisine ve çevresine karşı mesafeli konuma getirmiş bir olgudur.”
Nilüfer İlhan
Okur, Aylak Adam’ın anlatıcısı olmadığı halde C.’nin bakış açısıyla izlediğimiz olay örgüsünü içsel karmaşıklıklarla donanmış sürekli bir arayış içerisinde görmekte. Berivan Kaya’nın ifadesiyle C., kuşatılmış olmak, yalnızlık, her şeyden herkesten sıkıntı duymak, kalabalıklardan kaçmak, insanlardan kaçmak… Aylak Adam’ın başkişisi C, böyle biri. Sıkıntısının nedeni yabancılık. O, “farkında” ve yabancı biri. Toplumun tüm kalıplaşmış davranışlarına karşı yabancı, sıkıntılı, hatta tiksintili. Öyle ki sıkıntı kitabın başından sonuna C ile özdeşleşiyor.
Tüm reddedişlerine, farkındalığının ona getirdiği yabancılaşmaya rağmen C., bir arayışa sahiptir. Gerçek sevgiyi aramış, kendine tutumak olarak sevgiyi seçmiştir.
“Sustu. Konuşmak gereksizdi. Bundan sonra kimseye ondan söz etmeyecekti. Biliyordu; anlamazlardı.”
Yusuf Atılgan, Aylak Adam, sayfa 190
Okurun kitap boyunca hissettiği yabancılık, direniş, reddediş, arayış, tutunuş okur zihninde uzun süre silinmeyecek izler bırakıyor; Aylak Adam’ı, mutlaka önerilen bir başyapıt kisvesi altına alıyor.
En nihayetinde diyebilirim ki Tutunamayanlar’ın Selim Işık’ını tanımadan 13 sene evvel Aylak Adam’ın C.’si bizlerleydi. İki kurgusal karakter zinhar kıyaslanamaz fakat kati suretle tanınması şart olunur.