Pek çok Bizans imparatoru şehri tüm kötülüklerden, salgınlardan, istilalardan koruyacağını düşündükleri için İstanbul’un farklı noktalarına, farklı dönemlerde pek çok anıt diktirmiştir.
Peki, siz tılsımlara inanır mısınız? Sizi kötülüklerden koruyacağını düşündüğünüz size özel bir şeyleriniz var mı? Tılsımlar, insanların en eski inançlarının bir kalıntısı olarak karşımıza çıkar ve insanlar bu tılsımları büyülü veya efsunlu olduğuna inandıkları söz veya farklı aracı bir madde olabilir. En eski çağlardan beri çeşitli maddeler tılsım aracı olarak kullanılmıştır; deniz kabukları, kumaş, bez parçaları, değerli taşlar, özel sözler, kağıtlara yazılan yazılı sözler vb. örnek verilebilir.
Tılsımların kullanım amaçlarına bakılacak olursa genelde iki amaç için çoğunlukla kullanıldığı örülmüştür; birinci amacı bireyleri gelebilecek kötülüklerden korumak bir nevi kalkan görevi görürler. Bir diğer kullanım amacı ise farklı bireyler üzerinde kullanıldıklarında o kişiye zarar verecek, büyüleyecek işlevde kullanılabilmektedir.
Tılsım denilince akla çok farklı şeyler gelse de günlük hayatta karşımıza çıkan, bireyin üzerinde taşıdığında onu kötü enerjilerden, nazardan, felaketlerden koruyacağını düşündüğü nazar boncuğu da bir tılsım olarak değerlendirilebilir.
Gelelim İstanbul’un tılsımlarına, çağlar boyunca farklı imparatorlukların, farklı kültürlerin etkisiyle şekillenmiş bu yedi tepeli şehirde, şehrin farklı noktalarında farklı koruyucu işlevleri olan yaklaşık on beş tılsım olduğu bilinmektedir.
İstanbul’un 5 Tılsımı
Bilindiği üzere İstanbul, şehir tarihi boyunca farklı devletlere, milletlere, dinlere, kültürlere ev sahipliği yapmış ve bunların kesişme noktası olmuştur. İstanbul tam anlamıyla bir kültür ve sanat merkezi haline gelmiştir. İstanbul’un tılsımları hakkındaki bilgilere Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi sayesinde bilmekteyiz.
Bugün bu yazımda bahsedeceğim mistik, büyülü olduğuna inanılan tılsımların belki önünden her gün geçtiniz ama fark etmediniz. Neden orada olduğunu hiç düşünmediniz veya dikkatinizi çekmedi. İşte İstanbul’un farklı koruyucu işlevlerinin olduğuna inanılan ve bu yazımda bahsedeceğim 5 tılsım içinde günümüzde varlığını sürdürenler de vardır ; Çemberlitaş, Marcianus Anıtı (Kıztaşı), Örme sütun, Dikilitaş, Dört Melek tılsımı en bilinenleridir.
Evliya Çelebi, İstanbul’da yer alan ve onun dönemine kadar gelen tılsımların çoğunun İstanbul’un ilk kurucuları tarafından yapıldığını anlatır. İstanbul tılsımları söz konusu olduğunda iki devir öne çıkmaktadır; Yanko ve Konstantin devri. Bu devirlerde 7 farklı coğrafyadan mimarlar, mühendisler, kahinler, 7 coğrafyada alanında usta kişiler İstanbul’da toplanır. Bunun sonucunda şehri koruyan, bereket getiren, sorunlarını çözen çeşitli tılsımlar yapılmış ve İstanbul’un farklı köşelerine yerleştirilmiştir.
1. Çemberlitaş
Sütunların en bilinenlerinden olan Çemberlitaş, Divanyolu üzerinde Atikali Paşa Camii önündeki üç yol ağzında bulunmaktadır. 35 metre yüksekliğinde, porfir taban ve mermer kürsü üzerinde yükselmektedir. Kürsünün üzerinde de yine kırmızı porfirden altı adet büyük blok bulunmaktadır; uç kısmına ise taşlardan yapılmış bir blok daha eklenmiştir. Söylencelere göre bu sütun, hanedanı kötülüklerden, fesattan ve hastalıklardan korurdu (Çelebi, 2003: 32-36).
Sütunun başına farklı zamanlarda çeşitli felaketler gelmiştir. 1081 yılında tepesindeki heykel deprem sonucu yıkılmış ancak I. Aleksios Komnenos sütunu onartmış ve üzerine, Yunanca yazılar olan bir başlık ile haç diktirmiştir. Daha sonra bir yangın sonucu taşları kararmış, büyük ihtimalle bu yangından sonra yabancılar bu sütuna “Yanık Sütun” demeye başlamışlardır. 1701’de, II. Mustafa zamanındaysa kaidesinin desteklenmesi için kalınca bir duvar örülmüştür (Arseven, 1989; Akşit, 1981).
Ayrıca, yaşadığı yangınlardan sonra doğabilecek tehlikeleri önlemek amacıyla sütunun çevresine demir çemberler yerleştirilmiştir. Böylece günümüzdeki adı “Çemberlitaş”ı almıştır. Sütunun temelinde Hz. İsa’nın gerildiği çarmıhtan parçaların saklı olduğunu ya da Hıristiyanlığa ait kutsal emanetlerin bulunduğu bir oda bulunduğunu iddia edenler yüzünden bugüne kadar pek çok hazine avcısı altını kazmaya çalışmıştır (Akat, 2019).
2. Marcianus Anıtı (Kıztaşı)
Bulunduğu mahalleye de adını veren Kıztaşı tılsımı Fatih Saraçhane’deki bir sütun olup, Büyük Pozantin’in kızının mezarı üzerine diktirilmiştir. İmparator bu taşı yılanlardan, çıyanlardan ve karıncalardan koruması amacıyla kızı için yaptırmıştır. Bir diğer bilgiye göre bu sütunu, İmparator Marcianus (450-457) onuruna 450-452 yıllarında şehrin valisi diktirmiştir. Bu nedenle sütuna Marcianus Anıtı da denilmektedir.
Uzunca bir zaman Saraçhanebaşı’nda yeniçeri odalarında bir evin bahçesinde kalan bu anıt 1908 yılında çıkan Çırçır yangınından sonra yeniden ortaya çıkmıştır.
3. Örme Sütun
Günümüze kadar gelen sütunlardan bir diğeri de Örme Sütun’dur. Üç yüz bin taşın birleştirilmesiyle inşa edilen At Meydanı’ndaki Örme Sütun’un tepesinde devasa bir mıknatıs olduğuna inanılır ve bu mıknatısın şehri depremlerden koruduğu düşünülürdü (Çelebi, 2003: 32-36).
Evliya Çelebi’ye göre Konstantin, egemenliği altındaki hükümdarlardan ellerinde bulundurdukları kalelerin ve büyük şehirlerin sayısınca renk renk taş istemiş, üç seferde getirilen yüzer bin taş At Meydanı’ndaki alan yığılmıştır. İyi bir mimarbaşının ortaya diktiği tılsımlı bir demir milin dört tarafına taşlar yerleştirilmiş, tam tepesine de hamam kubbesi büyüklüğünde bir mıknatıs oturtulmuştur. Bu mıknatıs sayesinde demir mil çekilmiş, çevresi renk renk taşlardan oluşturulan bu anıt kule, şehri depremlerden korumuştur. Otuz iki metre yüksekliğindeki Örme Sütun’un üzeri I. Basileios’un (867- 886) zaferleri şerefine bronz plakalarla kaplanmış; ancak bu plakalar, daha sonra gelenlerce para olarak kullanılmak üzere eritilmiştir (Akşit, 1981).
4. Dikilitaş
Seyahatnamede “yine Atmeydanı’nda tek parça, dört köşe, kırmızı, bukalemun renkli bir taştır ki Madyan oğlu Yanko zamanında büyük bir üstad tarafından yapılmıştır” (Çelebi, 2003: 32-36) diye bahsedilen bu sütun Dikilitaş olduğu düşünülmektedir.
Aslında Dikilitaş ya da Theodosius Dikilitaşı MS 390 yılında Roma imparatoru I. Theodosius tarafından Mısır’dan getirtilerek meydana dikilmiştir. Hipodrom çevresindeki en eski anıt Dikilitaş’tır (Eyice, 1985: 18-23). Deniz yoluyla getirilen anıtın, At Meydanı’na kadar taşınabilmesi için bir demiryolu inşa edilmiştir. Meydana kurulan büyük iskeleler yardımıyla ancak 32 günde yerine yerleştirilebilmiştir (Arseven, 1989). Bu sütunun tılsımlı kabul edilmesinde üzerinde yazılanların anlaşılamamış olması sütuna mistik bir özellik vermiştir. Sütundaki yazıların anlaşılması ancak 1823’lü yıllarda olmuştur.
Ancak 1823 yılında okunabilen bu yazılarda özet olarak şunlar yazılıydı:
“Servete, şiddete ve maharete sahip, güneşteki altın renkleri dünyaya yayan Tanrı Amon sayesinde bu vasıfları kazanan on sekizinci sülaleden III. Tutmosis, Tanrı Amon’a şükran borcunu ödemek için hediyesini takdim eder. III. Tutmosis, denizleri aşarak iki nehir arasındaki memleketleri zaptetti. Saltanatının otuzuncu senesinde de bu anıtı dikti …”
5. Dört Melek Dört Tılsım
Bu tılsım, Ayasofya’da bulunan dört sütunlu bir anıttır. Dört sütunun her birinde Cebrail, Azrail, Mikail ve İsrafil kabartmaları bulunur ve hepsi de ayrı bir tılsıma karşılık gelirdi. İnanışa göre dört büyük melekten Cebrail kanat çırpıp bağırırsa Doğu’da bolluk, bereket olacak; İsrafil kabartması kanat çırparsa Batı’da kıtlık başlayacaktı. Mikail kanat çırparsa kuzeyden bir kahraman çıkacağına işaret sayılır, Azrail kanat çırpınca da dünyanın her yerinde veba salgını başlardı.
Evliya Çelebi ise Seyahatnamesinde: “Hâlâ anılan direkler Ayasofya Çukurçeşmeleri yakınında dört adet mermer sütunda görülmektedir” (Çelebi, 2003: 32-36) der. Ayasofya’daki Çukurçeşme 2012 yılındaki yenileme çalışmaları sırasında Ayasofya’nın girişi yakınında tekrar açığa çıkmıştır.