Aynı zamanda bu platformda yazar olan değerli arkadaşım Uğur Nadir Demirbilek tarafından kaleme alınmış, fantastik edebiyatın ve tarihin birbirini kucakladığı derin kurguyu barındıran eser.
Eseri ellerime aldığımda ilgimi ilk çeken şey eserin kapağı olmuştu. Kapağındaki çizimden hemen üstünkörü bir çıkarım yaparak kitabın adı olan “Kızagan”ın o çizimdeki kişi olduğunu düşünmüştüm fakat tek yanılgım elbette ki bu olmadı. Şunu da söylemeliyim ki, arka kapaktaki şu etkileyici tasvirler de beni esere çeken ayrı bir noktaydı:
Kıpkızıl bir kandamlası, kara toprağa düşüverdi. Şafakta doğan güneş O’nun canına kast edenlerin laneti oldu. Ağaçların arasından süzülen ışıklar bir ok gibi bedenlerine çarpıyordu. Birden acı içinde bağırmaya yerlerde kıvranmaya başlamışlardı. Etraftaki bütün ağaçlar acı içinde haykırıyordu. Yükselen çığlık sesleri, ruhlarını kasvete boğmuştu. Güneşin ışığı onlara lanet olmuştu. Derileri üzerlerinde kavruluyor, yırtılıyor, parçalanıyordu. Daha ölmemelerine rağmen ruhları azap çekiyordu. Kralları ise yerde kıvranıyordu ve azaptan, acıdan iki büklüm olmuştu. Kralları başını kaldırıp göğe doğru baktı. Son gördüğü şey tam ona layıktı. Sinsi sinsi sırıtan şeytanın buz gibi soluk gözleri. Güneş ışığının parçaladığı bedenleri bir anda çürüyüverdi. Ruhlarıysa azap çekmeleri için oraya hapsedildi. Acı içinde haykıran o ağaçlar da onları kasvete boğacak parmaklıklar oldu.
Bölümler gerçekten birer katman gibi. Her bölümü -hatta sayfayı- bitirdiğinizde sanki o katmanın daha da derinine iniyor; olaylara bir de oradan bakma şansı yakalıyorsunuz. Bir önceki bölümde okuduğunuz şeylere şaşırmayı bırakıp bir sonraki bölümde okuyacağınız şeylere hazırlanıyorsunuz. Ayrıntılı tasvirler, olayların ehemmiyetini anlamamıza ve gerilmemize sebep oluyor bir nevi. Kısa sürede kendini okura bağlayan eser, merak unsuru sayesinde bir çırpıda okutturuyor kendini. Bir yandan tarih kokuyor, öte yandan o tarihe bir dizi fantastik dünya sığdırılıyor. İşte bu bağlamda yazarın yaratıcılığı konuşuyor. Sırıtmayan ögelerle süslenmiş, üstelik bildik; tarihe adını kazıyan kişilerle dolu dolu bir macerayı vadediyor işte bu eser.
Bazı alıntılar:
-Hakanım bu mekan neresidir?
-Burası kahramanca can verenlerin sinidir: Ulu Tanrı Dağı. Şu göğü kaplayan koca çınar, mazinin ta kendisidir. Ortalıkta neşe içinde uçuşan kartallar, bozkurtlar kahramanca can verenlerdir. Onlar ki kutlu olarak gezinirler.
Ruhlar Tüccarı yerde duran Reis’e eğildi ve aynı alaycı ifadeyle kelamına devam etti:
-Hayır, soluğun kesilmedi. Sadece lezzetini hissetmezsin.
-Ya o kimdir?
-Onun adı bilinmez. “Ben adsızım” der. Adı bilinmez fakat şanı bilinir. Mazinin ötesinden geldi.
Gece Kitaplığı tarafından haziran 2019’da ilk basımı gerçekleştirilen yaratmayı, fantastik edebiyat ve tarihi kurgu meraklıları online satış sitelerinden yahut D&R’den temin edebilirler.