“Politik bir dava, dava değildir, bir düellodur.” der zavallı Danton. Haksız yere yargılanıp idam edileceğini bile bile savaşmak ister. Lakin yenik düşer tiranlığa. Bu sözde dava aslında bir savaştı. Tiranlığın hukuka karşı açtığı bir savaş. Danton’un hukuka uygun şekilde yargılanmadan öldürüleceği belliydi. “Bir insan ne kadar güçlüyse onu o kadar sert ezmeye çalışırlar.” Danton da öyle güçlü karakterde olan ve doğal hukukun yüceliğine inanan biriydi. Danton’un yargılanıp giyotinle idam edilmesinin amaçlarından biri de halkın gözünü korkutmak ve zalim tiranın otoritesinin hukuktan daha güçlü olduğunu göstermekti belki de.
“Haklara ancak koruyabildiğin kadar sahipsin.” Koruyamadığın zaman bu hak sadece anayasada yazan basit bir masaldan öteye geçmez. İsterse dünyanın en güzel anayasası olsun. Yazılan haklar fiilen bireye verilmezse yahut bu haklar korunmazsa hiçbir ehemmiyeti olmaz. Filmde de gördüğümüz gibi: ‘İnsan ve Yurttaş Hakları Evrensel Bildirgesi’ geniş ve her türlü hakka sahip bir bildirge. Peki uygulanabilmiş mi? Filmin başındaki küçük çocuğun ezberlemesi gibi sadece dillere pelesenk olmuş bir masal. Hepsi bu.
Danton’un ‘Sözde’ Suçu:
Danton’un sözde suçu kendi fikirlerini yayarak bu ulusun temsilcilerini ortadan kaldırmayı ve hükümeti yolsuzluk yoluyla yıkmayı planlayarak bir komple kurması. Bu olay hepimize bir çağrışım yaptı diye düşünüyorum. M.Ö. 469 – MÖ 399 yılları arasında yaşayan Sokrates’i hatırlatır bize. Sokrates’in de benzer suçu vardı: kendi fikirlerini yayarak gençleri yanlış yola sokması ve bunun yanında tanrılara inanmaması. Sokrates’e bu ve bunun gibi sebeplerle iftira atıldı. Bu iftiralara hükümetin zorbalığı da eklenince Sokrates idama mahkûm edildi. İşte bu dava da politik bir davaydı. Yani bir düelloydu. Ama o ideallerinden ve doğruluğunu kabul ettiği bilgilerden şüphe edip bir an olsun vazgeçmedi. Suçsuz olduğuna inanıyordu. Ve canı pahasına inandığı ideolojilerinden ve söylemlerinden vazgeçmedi. Mahkemeye boyun eğmedi. Kendi davasını sonuna kadar savundu. Mahkeme esnasında şu sözleri söyledi: “Şimdi hepinize değil ama yalnızca beni ölüme mahkûm edenlere söylüyorum: Sizin istediğiniz gibi konuşup yaşamaktansa, kendim gibi konuşup ölmeyi tercih ederim. Katillerim olan sizlere bildiriyorum ki, benim dünyadan ayrılmamdan hemen sonra bana verdiğiniz cezadan çok daha ağırı sizleri bekliyor olacaktır.” Bu söylemler boşaydı. Çünkü mahkeme daha toplanmadan karar verilmişti. Ne yazık ki Sokrates de tiranlar karşısında başarısız oldu. En nihayetinde o da Danton gibi ölüme mahkûm edilerek idam edildi. Platon’a göre Sokrates’in kurtulması için oy kullananlar gerçek birer yargıçtı. Diğerleri ise zalim. “Bir yargıç, iyi niyetle dinlemeli, akıllıca karşılık vermeli, sağlıklı düşünmeli, tarafsızca karar vermelidir.” demiş Sokrates. Ne yazık ki karşısına böyle bir yargıç çıkmamış.
Evet, Danton ve Sokrates’in zalimce öldürüldüğünü hepimiz görmüş olduk. Danton filminde “Adalet ilahi bir erdemdir. İnsan eli ulaşamaz.” cümlesi geçer. Sahiden böyle midir? Yoksa adaletli olmak sandığımız kadar zor değil midir?
Tarih Robispierre’i, Meletos’u ya da Anytos’u yazmadı. Sokrates’i yazdı. Tiranların atladığı bir şey vardı; “tarih güçlüyü değil iyileri yazar.”
Yargıçlık kutsal bir meslektir. Tüm yargıçların hak, hukuk ve adalet çerçevesinde hukuku layıkıyla uygulayabilmeleri dileğiyle.