“The Professor and The Madman” filminin çekilmesi için yön açan Simon Winchester, bu hikayeyi kitlaplaştıran kişidir; ilginç kişiliği ile tanınmış; araştırmayı ve okumayı çok seven bir insandır. Araştırma yaptığı günlerden birgün, Oxford sözlüğünün oluşma hikayesine rast gelir ve çok etkilenir. Bu hikayenin gelecek nesillere anlatılması ve akıllardan silinmemesi için kaleme alınması gerektiğini düşünür. 1998 yılında, bu düşüncesini başarıyla hayata geçirebilmiştir ve ilk olarak ” The Surgeon of Crowthorne” ismi ile kitabı yayımlamıştır.
Kitap basıldığında oldukça ilgi görmüştür ve Film yapımcıları, Tüm dünyaya yayılan bir dilin (İngilizce) sözlüğünün hikayesinin sadece kitap olarak kalmaması gerektiğini ve bir filme dönüştürülmesinin gerekli olduğunu söylemişler . Birçok yapımcının ortak olmasıyla 2019 yılında kitap ” The Professor and The Madman” adıyla sinemaya yansıtılmıştır. Kitabın yazarı filmin ismini kabul etmemiş ve kitaptaki ‘dahi’ adamın profesör olmadığı iddia etmiştir fakat sanıyorum ki, daha ilgi çekici bir isme sahip olması için bu isme karar verilmiş.
Film, Türkçe’ye “Deli ve Dahi” adıyla geçmiştir. Türkçe ismi, filmin orijinal isminden daha iyi yansıtıyor. Maliyeti çok yüksek bir film olduğu için birden fazla yapımcı şirketi ile anlaşma imzalanmıştır. Fakat yapımcı şirketlerinin fazla olması ilerleyen zamanlarda, film çekilirken, bir takım sorunları beraberinde getirir. Mesela, Filmin yönetmeni Farhad Safinia filmin başından sonuna kadar bütün sahnelerinde sette olmasına rağmen, filme imzasını atmamıştır ve takma bir isim kullanmıştır. Çünkü Oxford’da çekilmesi gerekirken film, Cambridge Üniversitesinde çekilmiştir. Bu olay film çekilirken yaşanan uyuşmazlıktan sadece bir tanesi. Kısacası, yönetmen yapmak istediği şeyleri, yapımcı şirketler yüzünden yapamayınca, isminin filmle anılmasını istememiştir.Filmin aksiyon filmini andıran sahneleri ve aksiyon filmi tarzında çekilmiş olması bu maliyetleri artıran sebeplerden. Ayrıca böyle bir filmi aksiyon tarzında çekmek, izleyiciyi yoruyor. Ki bunu söylemeden geçemem.
“… Buradan sadece kitapların sırtında çıkıp gidebilirim. Dünyanın sonuna kelimelerin kanatları ile gidebilirim. Okuduğum zaman peşimden kimse gelmiyor. Okuduğum zaman, takip eden benim…”
Mel Gibson ve Sean Penn’in başrol olduğu filmde, oyunculuklar figürana kadar her anlamda mükemmel diyebilirim. Filmin içeriğinden birazcık bahsedecek olursam eğer, Deli adamın yani filmdeki adıyla Dr. William’ın yanlışlıkla bir adam öldürmesi ile başlıyor. Dr. William, savaşta generaldir ve doktorluk yapmıştır ama bu sıralarda kaçak bir askerin yüzüne kızgın demirle iz bıraktığı için vicdanı hiç rahat değildir. Kendisini bu askerin takip ettiğini ve öldüreceğini düşünüyor. Odasında yalnızken, sokakta yürürken; askerin geldiğini görüyor. Bir gün yine sokakta yürürken, o askeri gördüğünü sanıyor ve onu öldürüp bir daha ondan korkmak istemiyor ama öldürdüğü kişi 6 çocuk babası, sıradan fakir bir insan. Öldürdükten sonra bunu fark etmiş olması hiçbir şeyi değiştirmiyor. Sadece öldürdüğü insanın, dul bıraktığı çaresiz kadının ve altı küçük çocuğun gözlerindeki ifade; yaşadığı tramvasının ve onu takip eden kişi sayısının artmasına sebep oluyor. Dr. William mahkemede yargılandıktan sonra, deli olduğuna karar veriliyor ve akıl hastanesine yatırılıyor. Akıl hastanesinde yaşadığı travmalar katlanarak artsa da, Oxford sözlüğün hazırlanması için gönüllü arayışında oldukları haberleri bir şekilde kulağına geldikten sonra, Hastane doktorunun yardımlarıyla, ona gerekli imkanlar sağlanıyor ve sözlük hazırlanması için büyük katkılar sunuyor.
Mel Gibson’un canlandırdığı James Murray ise kendi kendini yetiştirmiş, 14 yaşından sonra maddi imkansızlıklardan dolayı okulu bırakmak zorunda kalmış bir insandır. Ama okulu bıraktığı halde, kendi kendine çalışmalarına devam etmiş ve sayamayacağım kadar çok dile hakim, kendi adlandırması ile ‘Otodidaktik’ bir insandır. Adeta kelimelerle yaşar, kelimelerle uyur,Bütün kelimelerin onun için ayrı bir yeri vardır ve hepsinin tarihçesi çok önemlidir. James Murray ve onun dahice fikirleri sayesinde Oxford sözlüğü hazırlanmıştır.
Filmin içeriğine daha fazla girmek isterdim ama siz değerli okuyuculara da bir şeyler bırakmak istedim. Daha fazla spoiler vermeden filmde olmayan bir şeyden bahsetmek istiyorum. Dr. William, İngiltere de akıl hastanesinde yatarken yaşadığı tramvalar yüzünden, Oxford sözlüğünü hazırlamak için kısa bir süreliğine bile olsa normale dönse de, daha sonra hastalığı artarak devam eder ve hastanede ilkel yöntemlerle tedavi edilir. Tedavisi yanıt vermez adeta onu yaşayan bir ölüye çevirir. James Murray, arkadaşının bu şekilde tedavi görmesinden çok rahatsız olur ve onun hastaneden çıkarılması için elinden geleni yapar. Winston Churchill ile konuşur. Winston Churchill ise Dr. William’ın Amerikaya, yani William’ın kendi memleketine, gönderilmesine karar verir. Oradaki teknoloji İngiltere’den daha gelişmiş olduğu için, William’a şizofren tanısı konulmuştur. Ne kadar doğru bilinmez ama zamanın teknolojik imkanları ile bu tanıya ulaşılmıştır.
Gerçek Hikayeden Bazı Fotoğraflar
Filmin Fragmanını Buradan İzleyebilirsiniz