Hüseyin Nihal Atsız: Nurculuk Denen Sayıklama üzerine

Bugünkü yazıma Türkçü- Turancı dünya görüşüne sahip Hüseyin Nihal Atsız’ın kaleme aldığı sözü geçen makaleyi konuk ediyorum. Bildiğiniz üzere Türkiye’nin en hassas olduğu konu dindir. İnanç, sorgulamayı bir bakıma sekteye uğrattığından, din denince akan sular durulur. Günümüz Türkiye’sinde de cumhuriyetin ilk yıllarındaki Türkiye’de de dini kafa dinginliği ne yazık ki bulunmamaktadır. İşte Nihal Atsız’ın makalesi buna karşı bir tokmak niteliğinde, bu hassasiyet dinmedikçe eskimeyecek belgedir.

Makalede genel anlamda büyük bir başkaldırı, güçlü bir savunma, boşlukları doldurulmaya cüret edilemeyecek bir anlatım hakim. “Nurculuk” adı altında yapılan dini istismar,  Kürt milliyetçiliği, yalan, safsata, döneklik, kadını değersizleştirme emeli işte bu makale sayesinde gözler önüne seriliyor.


… Bu Kürt Said, aslında bir Kürt milliyetçisidir. Nasıl Moskofçular Türk milletini yıkmak için ortaya sosyal adalet ilkesiyle atılıyor, yoksulların davasını benimsemiş görünüyorlarsa, Kürt Said de ortaya Müslümanlık ve kardeşlik çığırtkanlığı ile çıkıyor. Kürtçülük davasını açıkça güdemeyeceği için, Türkçülüğü yıkacak ağuları Müslümanlık ve Nurculuk diye ileri sürüyor. Müritlerine veya kendi tabiriyle Risâle-i Nur şakirtlerine evlenmeyi yasak ediyor. Çünkü evlenip çocuk sahibi olurlarsa, o çocukların kötü ve dinsiz olma ihtimali varmış…

Görüleceği üzere Atsız, vereceği mesajı, lafı dolandırmadan, açık yüreklilikle veren sayılı yazarlardan biridir. Her makalesinde olduğu gibi bu makalesinde de dile dolaşan, akıcılıktan yoksun bir anlatım yoktur. Aksine yalın bir dil göze çarpar. Makalenin içeriğine tekrardan dönüş yapacak olursak, ilk paragraflarda bahsettiğim gibi din üzerinden belli emellerini hayata geçirmeye çalışan bir sapkın makalenin konusudur. Söylediği her safsatayı Atsız, makalesinde akla yatkın cevaplarla çürütmüştür. Bu çürütmelerden ziyade Atsız’ın asıl yakındığı şey, halkın okumadığı, anlamadığı ama belli hocalardan duyduğu kadarıyla bir şeylere inanıp o şeyleri yüceleştirmesidir.

…Beyni örümceklenmiş zavallılar bu sayıklamaları elle yazarak yahut şapirografi veya taşbasmasıyla çoğaltarak on binlerce satarlar. Bunu satmak için kasaba kasaba, köy köy dolaşan Nurcular vardır. Bunları satarak sevaba girerler. Sözde Türkçe olan bu sayıklama kitapları, Kürt hamalların fikir seviyesinde yazıldığı için, kimse bir şey anlamaz. Anlamadığı için de, onda gizli hikmetler, yüksek gerçekler olduğu kuruntusuna kapılır.

…Kendisini Nurculuğa kaptırmış olan bir avukatla geçen yıl aramda küçük bir konuşma olmuş, Kürt Said’de ne bulduğunu kendisinden sormuştum. “Kuran’ın en güzel tefsirini yapmıştır.” diye cevap vermişti. Bu genç avukat eski yazıyı bilmiyor, Kuran’ın şimdiye dek en büyük İslâm bilginleri tarafından üç İslâm dilinde yapılan tefsirlerinden habersiz bulunuyordu. Bunu kendisine boşuna anlatmaya çalıştım. Bir kere çileden çıkmış, aklın ve mantığın dışına uğramıştı. Bir safsataya inançla uğraşmak neye yarar? Bugün devlete düşen görev, bunun sebeplerini arayıp bularak tedavisine gitmektir.

…Böyle olmayıp da, yalnız geri kalmış Kürtleri kalkındırmak amacı gütseydi onlara “Bilgi sahibi olundemekle yetinir, medeni ve ebedî Türkçe dururken, millî dil diye kaba ve iptidaî Kürtçeyi tavsiye etmezdi. Meşrutiyetin memlekette yaptığı sarsıntıdan ve otoritenin zaruri gevşemesinden faydalanarak, Türkiye’yi parçalamak ve kendi cemaat gayelerini gerçekleştirmek isteyen Hristiyan tebaalar gibi, bu müslüman kardeş de İmparatorluğun bütün yükünü ve çilesini çekmiş olan Türkleri vurmaya çalışıyor.

Atsız, bu asılsız ve sapkın düşüncelerin nedenini  milli ülkü birliğinden yoksunluğa bağlar. Milli ülküden yoksun insanların yapışacak bir şey bulup onu “kurtarıcı” olarak nitelendirmelerinin ana faktörünün bu olduğuna işaret eder. Ardından ülkü birliğinin önlenemez bir şey olduğunu vurgulamayı da ihmal etmez.

…Çünkü insanlar bir fikre bağlanmaya mecburdur. Bu istidat insanlığın mayasında vardır. Bunu hiçbir kuvvet önleyemez. 

Kadınlar, istismar, safsatalar:

Kadını şeytanın askeri sayarak evlenmeyi yasak eden dinin, Zerdüşt dini olduğunu bilmeden koyu Müslümanlık adı altında bir nevi Mazdeizm yaptıklarının farkında olmayan bu beyinsizler sürüsüne ne demeli? Urfa’daki mezarının bir baş belası haline gelmemesi için, söylentilere göre, General Mucip Ataklı tarafından ortadan kaldırılmasından sonra, bu kaldırmaya inanmayarak Kürt Said’in oradan uçtuğuna inanacak kadar şuursuz olanlara ne denebilir? Millî talihsizlik, akıl hastanesi kliniklerinde yatması gerekenlerin halk arasında dolaşmasındadır. Ciddi tedbirler alınmazsa, bu dinî cinayet daha yıllarca sürecektir.

Bizim için şaşılacak nokta, onun şu veya bu davranışı değil, on binlerce, belki yüz binlerce gafil Türk’ün, bu cahil Kürd’ün arkasından gitmesi, onun cahilâne ve hâinâne öğütlerine körü-körüne boyun eğmesidir.

Din, bir istismar aracı değildir; Türkçe bir ulusun lisanıdır. Bu millet tarihini de unutmaz, düşmanını da. 

Bu makale, ne basite indirgenecek, ne inkara gidilecek bir makaledir. Din üzerinden yapılan sayısız istismarlardan yalnızca biri bu denli etki yaratıyorsa yüzlercesi kim bilir nasıl etki yaratır, hiç düşündünüz mü? Dini insanlardan dinlemeyi bırakıp ne zaman kutsal kitapları ana kaynak bilirsek işte o zaman bu istismarlar o içi zehir dolu cehalet hastalığından muzdarip beyinlerde kalır. Şu zamanda bile sarıklı, ne idiği belirsiz insanlar karşısında eğilen bir kitle varsa, demek ki hiçbir yol katedememişiz, ne yazık.

Makalenin tümüne erişim için buyurun: http://www.nihal-atsiz.com/yazi/nurculuk-denen-sayiklama-h-nihal-atsiz.html

Exit mobile version