Öncülüğünü sevilen yazar ve öğretmen Ali Lidar’ın yaptığı Küçük Prens Kitap Müzesi Eskişehir Anadolu Lisesi’ne ait binada ziyarete açıldı. 400 farklı dilde 2000 basım Küçük Prens kitabına ev sahipliği yapan müze çocukları ve ruhu çocuk kalan herkesi minik kahramanın renkli dünyasına çağırıyor.
Bir öğretmen düşünün felsefeci olmasının yanında bir şair, yazar ve çocuk ruhlu harika bir hayalci. Öyle ki kahramanımız geçtiğimiz günlerde hayali olan müzenin açılışını gerçekleştirdi.
Kahramanımızın Ali Lidar, hayalinin başkarakteri ise Küçük Prens. Dünya’daki binlerce çocuk gibi Ali Lidar da Antoine de Saint-Exupery’nin ölümsüz eseri “Küçük Prens” ile ilkokul günlerinde tanışmış. Daha o günlerde farklı olduğunu sezinlediği bu kitaba hayranlığı yıllar boyu devam etmiş. Hayranlık tutkuya dönüşünce farklı dillerde, çeşitli baskılarda bulduğu “Küçük Prens” kitaplarını biriktirmeye başlamış. Farklı şehirlerde gerçekleşen fuarlarda geçici sergiler açmış. Çocukluğunu, öğrenciliğini ve mesleğinin uzun yıllarını geçirdiği Eskişehir’de bir müze kurma hayali de bu yıllar içinde gelişmiş. Bu kıymetli eserlerin kalıcı bir mekanda sürekli olarak sergilenmesi ve kendisi gibi Küçük Prens hayranlarına sunulması kaçınılmaz olmuş. Değerli koleksiyonerler Yıldıray Lise ve Mehmet Sobacı’nın da bu hayale ortak olması sonucunda içeriğinde 400 dilde, 200 farklı yayınevi tarafından basılmış 2000 kitabın yer aldığı “Küçük Prens Kitap Müzesi” ortaya çıkmış.
Ali Lidar müzenin neden önemli olduğunu şu şekilde açıklıyor:
Çocuklara bu kadar fazla dilin dünyanın pek çok yerinde konuşulduğunu anlatmak lazım. Bu, çocuklardaki kardeşlik bilincini de geliştirecek. Dünyanın zannedildiği kadar büyük olmadığını gösterecektir. Farklı coğrafyalarda, farklı diller konuşan insanlar barış içinde yaşayabilir. Bu kütüphane bunun canlı bir kanıtıdır. Küçük Prens’te güzel hikayeleri olan, insanlara evrensel mesajlar veren bir çocuğun öyküsü anlatılıyor. Bütün ülkelerin kitapları burada yan yana.
Bugün bizleri Eskişehir’de için aklınıza gelebilecek pek çok dilde, binlerce kitabın süslediği müzede büyülü bir dünya bekliyor. Küçük Prens’in gezegeninde onunla fotoğraf çektirebilir, Braille alfabesiyle yazılmış baskıyı hayranlıkla inceleyebilir, üç boyutlu, küp şeklinde gibi farklı tasarımları görebilirsiniz.
Braille alfabesiyle yazılan Küçük Prens kitabı da müzemizde bulunuyor. Dünya’nın en küçük Küçük Prens kitabını da barındırıyoruz. Göktürkçe, Aztekçe, Mayaca dillerinde ve hiyeroglifle kitaplarımız var. Mali’de yerel bir kabilenin kullandığı Bambara dilinde de Küçük Prens kitabımız mevcut
Ali Lidar
Müzenin önemli koleksiyonerlerinden Yıldıray Lise ODTÜ Biyoloji bölümü lisans ve yüksek lisans mezunu WWF Türkiye ve Doğa Derneği’nde ulusal ve uluslar arası bir çok projenin yürütücülüğünü yapmış bir Küçük Prens koleksiyoncusu. 2019 Kasım ayında müze fikri konusunda verdiği bir röportajda kendisi için Küçük Prens’in önemini şu cümlelerle açıklıyor:
Fransız bir gazetecinin dediği gibi “Hitler’in Kavgam kitabına verilmiş en iyi cevap” olan kitabın ana kahramanıdır Küçük Prens. Anlatırken hiç “barış” kelimesini kullanmaz ama anlattığı her şeyin içinde “barış” kelimesini algılarsınız. Anlattıkları barış ve umut veriyor bana. Bence en güçlü mesajı barış. İnsan olursak ve barış içinde yaşarsak her şey çok güzel olur bence.
Herkes kendi anlamını çıkarır bu kısacık kitaptan. Anlattıklarının bir çocuk kitabı denilip geçilmeyecek kadar derin bir felsefesi olduğu konusunda herkesin fikri ortaktır sanırım. Fakat son yıllarda artan popülerliği karakterin dekoratif objelerde, türlü süs eşyalarında, hemen her yerde kullanılan bir simge olmasına neden oldu. Dünya çapında sevilen bir karakterin hayatın bu kadar içinde olması sektörel bir malzemeye dönüşmesi şaşılacak şey değil elbette ama sadece görsellerine böylesi bağımlılık içeriğindeki mesajların derinliğini kaçırmamıza neden olabilir. Bu kaygıyı taşıyan Yıldıray Lise bu konudaki fikrini şu şekilde açıklıyor;
Bir kitaptan üretilmiş objelerinin onun önüne geçmesi bazen beni rahatsız ediyor. Ben kitap severim. Son yıllarda birçok objede Küçük Prens çizimlerini daha sık görüyoruz. Bunları kitabın mesajının yaygınlaşması için bir araç olarak görüyorum. Bunu görenler merak edip kitabı okusa bile yeter
Müzeyi gezerken de bunu akıldan çıkarmamak gerek sanırım. 400 farklı dilde yayınlanabilmiş bu eserin bunca sevilmesinin, tüm çocuklara ulaşabilme derdinin anlaşılması için okumak, anlamaya çalışmak gerek. Ali Lidar’ın bahsettiği mesajın evrenselliği ve tüm dünyayı kardeşlik duygusunda birleştiren bu ortak paydayı yüceltmek ve anlamak gerek.
30 Yıldır Küçük Prens kitapları biriktiren müzenin bir diğer dostu Ankara Üniversitesi öğretim görevlisi Mehmet Sobacı da Küçük Prens’in tüm ırkları temsil ettiğini koleksiyonundaki bir kitabı örnek vererek şöyle açıklıyor:
Mali’de konuşulan Bambara dilinde yayımlanan kitabı uzun süre aramıştım. Bu kitabı diğerlerinden ayıran, kapağındaki Küçük Prens’in siyah derili renkte olmasıdır. Küçük Prens, bütün ırkları temsil ediyor demek
“Küçük Prens Kitap Müzesi” bize bu mesajları tüm gücüyle hatırlatıyor. Barış, sevgi, saflık, iyilik kavramlarının herkes için olduğunu, dil, din, ırk ayırt etmeksizin tek bir hikayede birleşebileceğimizi gösteriyor. Bir pilotun hayalinde yarattığı maceraperest küçük bir çocuğun peşinden dünyayı anlamaya daha doğrusu çocukken sezgilerimizle zaten bildiğimiz değerleri hatırlamaya çalışıyoruz. Dünyanın tüm çocukları, ruhu çocuk kalanları olarak dünya kötülüklerle ne kadar kurak görünse de bir yerlerde yüreğimize iyi gelecek bir su kuyusunun varlığına, uzak bir yıldızda bir gülün bizi özleyebileceğine ve aslında tüm bu sembollerin özelinde umuda inanıyoruz.
Bu değerli projede emeği geçen tüm isimlere Küçük Prens’in bir başka dostu olarak teşekkür ediyorum. Bu sayede nice çocukla tanışması, daha nice insanın yüreğine dokunmasını diliyorum bir de en kısa zamanda bu harika müzeyi ziyaret edebilmeyi.
Son olarak benim başucu kitabımda altı çizili cümleleri paylaşmak istiyorum. Herkesin doğruyu yüreğiyle görebilmesi dileğiyle…
Büyükler sayılara bayılırlar. Tutalım onlara yeni edindiğiniz bir arkadaştan söz açtınız, asıl sorulacak şeyleri sormazlar. Sesi nasılmış, hangi oyunları severmiş, kelebek biriktirir miymiş, sormazlar bile. “Kaç yaşında?” derler, “Kaç kardeşi var? Kaç kilo? Babası kaç para kazanıyor?” Bu türlü bilgilerle onu tanıdıklarını sanırlar.
Deseniz ki, “Kırmızı kiremitli güzel bir ev gördüm. Pencerelerinde saksılar, çatısında kumrular vardı” Bir türlü gözlerinin önüne getiremezler bu evi. Ama “Yüz bin liralık bir ev gördüm” deyin, bakın nasıl “Aman ne güzel ev!” diye haykıracaklardır.
Herkesten verebileceği kadarını istemeliyiz
Kendini yargılamak başkalarını yargılamaktan daha güçtür. Kendini yargılamayı başarabilirsen gerçek bir bilgesin demektir.
Ne tuhaf bir gezegen, her yer kuru, her yer sivri, her yer sert ve acımasız. İnsanlarda da düş kurabilme gücü hiç yokmuş.
Yalnız evcilleştirdiğin şeyleri tanıyabilirsin. İnsanların tanımaya ayıracak zamanları yok artık. Aldıklarını hazır alıyorlar dükkanlardan. Ama dost satan dükkanlar olmadığı için dostsuz kalıyorlar.
Bir yerde bir kuyunun saklı oluşudur çöle güzellik veren.
Zaten yalnız çocuklar ne aradıklarını bilirler
İnsanlar hızlı trenlere biniyorlar ama ne aradıklarını bildikleri yok. Koşuyor heyecanlanıyor, dönüp duruyorlar. Bunca çabaya değse bari.
Sevdiğiniz çiçek milyonlarca yıldızdan yalnız birinde bile bulunsa, yıldızlara bakmak mutluluğumuz için yeterlidir.