Milattan Önce
Henüz Karate Kid’den iz yok. Tarantino 10 yaşında ve Uma Thurman’la tanışmasına çok var. Sene 1973. Temmuz’da Bruce Lee öldüğünden dünya hala yasta. Bu vesileyle Uzak Doğu savunma ve dövüş sanatlarına olan ilgi kimi yerlerde iyice kendini belli ederken kimi yerlerde tarihe gömülüyor. Fakat bir Türk var ki, sınırların dışına çıkmak, farklı işlere imza atmak istiyor. Şimdiye dek 41 film yönetmiş. Bunlardan bazılarının ismi şöyle: Bomba Gibi Kız (Türkan Şoray oynuyor, şaşırdık mı? Elbette hayır!) Damgalı Kadın (Hülya Koçyiğit oynuyor, şaşırdık mı? Elbette hayır!) ve Yavrum (Zeynep Değirmencioğlu oynuyor, şaşırdık mı? Zannetmiyorum!)
Bahsettiğim bu idealist Türk pek tabii Orhan Aksoy’dan başkası değil. 60’larda çekmeye başladığı Kezban serisiyle de akıllara kazınmış bu adamın yönetmen olarak pek konforlu bir pozisyonda olduğunu belirtmekte ve dönemin en iyi oyuncularını hiç zorlanmadan filmlerinde konuk edebildiğini ifade etmekte fayda var. (Hatta onları bir nevi Orhan Aksoy’un yetiştirdiğini, yahut en azından bir noktaya kadar getirdiğini söyleyebiliriz.) Öyleyse ününün zirvesindeyken büyük bir geçim sıkıntısına düştüğünü ve birazdan bahsedeceğim filmin bir zorunluluk sonucu ortaya çıktığını söyleyemeyiz. Öyleyse zaten özürlerimi sunmaktan başka çarem kalmaz.
Eski Türk filmlerinin gerek bütçe gerekse birtakım gelişmelerin ülkemize geç ulaşması sonucu ortaya çıkan saf haline hepimiz aşina olduğumuzdan arada rast geldiğimiz ilginç bakışmaları, klişe senaryoları ve gereğinden fazla yüksek sesli müzikleri kabullendik artık. Bu filmleri böyle tatlı hale getiren, tekrar tekrar açıp izlememize sebebiyet veren de bu ufak tefek kusurlardır diye düşünüyorum. Daha basit zamanlara ve diyaloglara yolculuk, bir çeşit nostalji… Fakat Orhan Aksoy 1973 yılında imza attığı şaheseri Karateci Kız’da tüm bu saydıklarımı bir başka boyuta taşımış ve seyircinin ağzı bir karış açık halde ne düşüneceğini bilemeden seyrettiği filmine uyguladığı alışılmadık teknikler ve modern çözümlerle adını tarihe kazımış. Öyle ki Independent gazetesi bile Orhan Aksoy’un dehasına duyarsız kalmamış ve en kötü ölüm sahnesinin bu filmde bulunduğunu belirtmiş. Belki de bu yüzden, Kötünün İyisi serisine başlamak için Karateci Kız’dan daha iyi bir seçenek göremiyorum.
Karateci Kız
Filmin konusundan kısaca bahsetmek gerekirse; Babasıyla tek başına yaşayan ve çocukluk travması sebebiyle konuşamayan Zeynep’in (Filiz Akın) evine zorla giren kaçak mahkumların önce babasını öldürüp sonra kendisini tecavüz etmeye teşebbüs etmelerinin ardından yaşadığı yeni bir travma sonucu dili çözülüyor. Film, Zeynep’in tek başına geçirdiği günlerin ardından tanıştığı ve polis kimliğini saklayan Murat’ın (Ediz Hun) yardımıyla intikam yoluna girmesini ve bu yolda filizlenen aşk hikâyesini merkeze alıyor.
Elbette yıllarını çiçek toplayıp şefkatli babasına bakarak geçirmiş bu masum genç kızın azılı mahkumlara karşı gelmesi için pek çok eğitimden geçmesinin gerekmesi sürpriz değil. Murat, Bay Miyagi edasıyla Zeynep’e önce silah kullanmanın inceliklerini gösteriyor. Fakat bunu yaparken tatlı uyarılarda bulunmaktan, “Kadının eline çiçek yakışır.” diyerek onu intikam sevdasından vazgeçirmeye çalışmaktan geri kalmıyor. Yavaş yavaş gönlünü kaptırdığı bu cesur ve gözü kara kadına yardımcı olurken eğitimin bir parçası olarak kurşunların hedefi yerine geçmekten de çekinmiyor. Günümüz seyircisi yeni bir Brandon Lee felaketi olacak diye endişe içinde kıvranırken Zeynep silahı hoyratça ateşliyor, Murat gözünü dahi kırpmıyor. Tatlı bir müzik duyuluyor.
Murat intikam uğruna verdiği eğitimi ilerleterek Zeynep’i bir de karate kursuna yazdırıyor. “Silahı kullanmak kadar muhafaza etmek de önemlidir.” diyor, kendini savunmayı öğrenmesini tembihliyor. Sonra kenara geçip yaklaşık 44 saniye içinde kara kuşaklı bir adamı yere seren sevdiceğini izliyor. Üst üste dizilmiş kiremitleri tek seferde kıran Zeynep de arada başını kaldırıp onu gururlu bakışlarıyla cesaretlendiren Murat’a gülümsüyor. Makyajı dağılmış, saçları kabarmış, yönetmen doğallığı yansıtmaya özen göstermiş.
Dize kadar çekilmiş çoraplar ve eteklerden, başa geçirilmiş ve hafif bir rüzgâr esse uçacakmış gibi görünen yazmalardan sonra eline tabanca alan her karakter gibi Zeynep de tarzında radikal bir değişime gidiyor. İspanyol paçalara, deri ceketlere yöneliyor. Rahat konuşuyor ve önce intikamı aşkının sonra aşkı intikamının önüne koyuyor. Fazlasıyla üstüne düşünülmüş ve incelikle işlenmiş bir karakter gelişimine şahit oluyoruz.
Bir yandan mahkumlar hain planlar yaparken bir yandan iki sevgilinin sahil kenarında yürüyüşünü seyrediyoruz. “Sevmek, sadece sevmek!” diyor Murat. Artık aşkları dudaklarından dökülüyor. İşte bundan sonra hikâye yön değiştiriyor. Beklenmedik, olağanüstü derecede orijinal olaylar yaşanırken yerimizde kalakalıyoruz. Kimi zaman ağlıyor kimi zaman gülüyoruz. (Yapımının üzerinden 50 sene geçmiş bu filmin kurgusundaki emeğe olan saygımdan ve sizi de izlemeye teşvik etmesi bakımından çok ayrıntıya girmemeye özen gösteriyorum) Karateci Kız kalitesinden hiç ödün vermeden bitiyor.
Tarantino Filiz Akın hayranı olabilir mi?
Şimdi tüm bu anlattıklarımdan sonra Karate Kid’in ortaya çıkışında bir özentilik var mı diye düşünmeden edemiyorum. Acaba Kill Bill’in yine 1973 yapımı bir Japon filmi olan Lady Snowblood’dan ilham alınarak yapıldığını düşünerek hata mı ettik? Acaba tüm bu hayran olduğumuz yapımların temelinde Filiz Akın ve Ediz Hun mu var? Sorular…. Cevabı olmayan sorular… Neyse ki değeri bilinmeyen Türk filmlerine alıştık artık. Karateci Kız sinema sektörüne ne büyük katkılarda bulunduğu belki de asla bilinmeyecek ve yeterince takdir görmeyecek, sisteme karşı cesur bir başkaldırıdır. Savunmasız bir kadının ataerkil toplumdan aldığı intikamdır. 67 saniyelik ölüm sahnesiyle her kesimden, her kültürden insanı bir araya toplamış, ortak bir paydada buluşturmayı başarmıştır. Bu bakımdan Orhan Aksoy’un dehasına hayran kalmamak elde değil. Ve elbette bize bu zengin diyalogları kazandıran senaristler (evet, çoğul) Fuat Özlüer ve Erdoğan Tünaş’a minnettarız. Daha çok böyle alışılmadık ve çarpıcı yapım görmek dileğiyle, yeni bir kötünün iyisi filmde görüşmek üzere!