Can Yayınları’nın “Modern” dizisi, Şirin Etik’in editörlüğünde günümüzde yayınlanan kitapların yanı sıra geçtiğimiz yıllarda da yayınlanan çok kitaba yer veriyor. Bu kitaplardan biri de, İntiharla biten 40 yıllık hayatına kişisel ve deneysel romanlar sığdıran İngiliz yazar B. S. Johnson’ın 1973 yılında ölmeden önce yayınlanan ve kitapla eş zamanlı olarak BBC Londra radyosunda da radyo uyarlaması yapılan son romanı “Christie Malry’nin Dünyayla Hesabı” oldu. Telegraph’tan Tin Martin’in yazısı doğrultusunda menajerine “Öldükten sonra daha ünlü olacağım.” diyen Johnson’ın bu eseri kendi kehanetini doğrulatacak düzeyde ilerleyen yıllarda da ilgi görmüş hatta 2000’de Paul Tickell yönetmenliğinde, Simon Bent’in senaryo uyarlaması ve Christie’nin Nick Moran tarafından canlandırıldığı bir film uyarlaması yapılmıştı.
Firdevs Ev’in çevirdiği ve Müge Karahan editörlüğünde gözden geçirilen roman, “Düz biriydi” cümlesiyle başlıyor. İlk cümle, aslında romanın dünyasına giriş için akıllıca. 17 yaşında bir genç olan Christie parayla olan ilişkisini sorgularken zaman içerisinde mutsuzlaşmıştır. Sonra parayla olan ilişkisini muhasebeci olarak devam ettirdi. Sonra bir gıda firmasında ön muhasebeci oldu. Burada çift kayıt sistemiyle tanıştı. “E tabii bana eksiksiz bir ödeme alma hakkı doğuyor. Her Alacak’ın bir Verecek’i olmalı, Birinci Altın Kural.” (s.20) Hatta bu sistemi kendine uyarladı. Bu dönemde annesini uzun bir söylevin ardından kaybeden Christie, amirinin annesinin ölümüne anlayışsız davranmasından dolayı çift kayıt sisteminin ilk defa devreye sokar ve ondan alacağı alacağı şirkete gelen bir şikayet mektubunu yakarak işe başlar. İşlerin karışmasına seyirci kalan Christie, kendisine ürün satmak için karşı ödemeli mektup yazan birisine karşı da kendini alacaklı hisseder. Bundan sonrası artık ona alacaklı hissettiren durumları çift kayıt sistemliyle yazmaktır. Banka döneminden kendisini “alacaklı” hissettiren durumları Borçlu Rahatsızlık ve Alacaklı olarak mizanlara ayırıp tablo haline getirir. Başlık ise CHRISTIE MALRY’nin ONLAR’la hesabı olacaktır. Bu noktadan sonra yazar sözü alırken Christie’nin okuyucu tarafından tasvirinin özgürce yapılabileceğine değiniyor ancak Christie’nin bu hesapları konuşabileceği kız arkadaşı Shrike’ı ise “kendisi yaratıp” tasvir ediyor. İş yerindeki imalattaki ve çalışanlardaki aksaklıklara da şahit oluyor. Yazar arada olay akışını bölerek Christie’nin çocukluğuna da eğiliyor. Hatta babasının olup olmadığını onun da merak ettiğini söylüyor. Christie bazen çok absürd konularla ilgili kendisini borçlu sayıp alacağı için aynı absürdlük ile yaptığı şeyler oluyor, polisi arıyor ve onları da şaşırtıyor. İş arkadaşı Headlam vesilesiyle Özlük İşleri’ne geçişinin öncesinde ona yığılan işleri de alacaklı sayarak ortalığı karıştıracak pek çok şey yapıyor ve tabii ki burada kimse ondan şüphelenmiyor. Öte yandan karakterlerin sanki roman yazarının oyuncusuymuş gibi davrandıkları diyaloglar dikkat çekiyor: Headlam’ın “(…) Ama madem bu romanda ortamı yumuşatan komedi unsuru benim…” (s.83) Öte yandan bu bölüme gelince vergi tahsildarının kesintilerini kafaya takan Christie, Küçük Vermifüj olarak adlandırdığı bu hesabı kapatmak için tahsildarın bulunduğu Hythe Evi’ne kurmalı bir tren setine dinamit yerleştirmesini -ki yazar onun nasıl bu dinamiti bulduğuna da “(…) Yeterince isterseniz pek tabii dinamite rastlamanız mümkün. (…)” (s.86) cevap veriyor. Christie, patlamada yedi kişinin ölmesinden dolayı kendisiyle münakaşaya giriyor. Muhakeme gücünle yitirmemek ve ilkelerini hatırlamak bağlamında kendince çatışıyor ve hatta polisi arayıp bir bomba ihbarında buluyor. Tam da bu dönemde Molotof kokteylinin nasıl yapılacağını öğreniyor Daha sonrası maalesef kendisinin alacak ve çift kayıt doğrultusunda yapacakları yer yer insan hayatına da büyük zararları olan eylemlerden ibarettir. Öte yandan yazar ve Christie’nin karşılıklı konuşmaları da kitabı esprili bir anlam katıyor. Christie sonra fark ediyor ki Shrike’ın hayatında olması onun için “her şeye sahip olmak” anlamına gelmektedir ancak bu farkındalığa biraz geç kalmıştır.
İronik ve esprili bir anlatıma sahip olan romanda tablolar da bu espriyi destekliyor.
Öte yandan romanı canlı tutan göndermeler “Bu romanda hiçbir şey öyle kazara olmaz.” (s.43) de dikkat çekiyor ve roman, 41 yıl geçmesine rağmen eskimiş bir metin izlenimi vermiyor.