Kadın iki nokta üst üste ve bla bla bla ama en çok anne…
Annelik iç güdüsü, doğurma, ekin olarak nitelendirilen bir rahim… Şart koymuşlar kimliğimize bunları. Kadınlığın özellikleri diye de evrenselleştirmiş elini öptüklerimiz. Gıkkk çıkarmamışız çünkü kalın seslerle örtülmüş mutfaktaki ağlayışlarımız.
Anne değiliz. Ben, sen, o, diğerleri, bizden öncekiler ve sonrakiler… Anne değiliz. Evrensel olan ve dürtü olan tek şey doğurmak. Bu eyleme de kadın ve erkek olarak hepimiz dahiliz. Eğer benim cinsime bahşedilecekse bu doğurganlık yani rahmimse toprak olarak nitelendirilen, biyologlar da duysun, elinde kağıt kalemle adımızın öncesine bir sürü görev ve sorumluluk yükleyen atalarımız analarımız da, benim rahmim: aklım ve kalbim olacak. Sizin sınırlarımı çizen kurallarınıza karşıt fikirler doğuracağım, sonra kalbimle emzireceğim. Emekleyecek, yürüyecek, koşacak ve karşınıza dikilip hesap soracak birgün çocuklarım. Gözünüzün takılacağı kıvrımları olmayacak, kapanacağı bacakları da… Kromozomlarınızla çiftleşmeyecek ama sizden daha köklü olacak soyum.
Şimdi bir anneyim, kim bilir belki yarın iki, üç, dört…… oluruz. Ve umarım cinsiyet hakları terazisinin dengeli geleceğinde bir çocuğum olursa (biyolojik anlamda, şayet çoktan anne oldum) ona: Doğurmak için rahme değil; akla, kalbe, ruha ve güzel insanlara ihtiyaç olduğunu anlatacağım.
*ESİN kaynağım: Bir önceki cümlenin dörtlemesinin dördüncüsü.