18.yüzyıl İngiltere’sinde bir yazar olmak hem de kadın bir yazar… Jane Austen bu dönemde ortaya çıkmış ve 21.yüzyılda hala eserlerinin okunduğunu, sinema sektörüne ve insan ilişkilerine yön veren bir karakter olarak karşımıza çıkar. Yapıtlarında kullandığı akıcı ve sade üslup onu diğer yazarlardan ayırır, oldukça sade bir anlatım tercih etmesine rağmen okuyucuyu 18-19. yüzyıl İngiltere’sinde bir serüvene çıkarır.
Olay örgüsü güçlü kadın karakterlerin çevresinde gelişir, aşka boyun eğmeyen, aşkı gereksiz bulan, akıllı ve okuyan kadınlar seçilir her zaman. Tabii yanlarında akıllı esas kızımıza nazaran haylazlıktan zevk alan, her davette kendine uygun bir eş arayan kardeşi ya da arkadaşı bulunur. Bu iki tezat karakterin bir arada bulunmasının yegâne sebebi iki ayrı kadın karakterini okuyucuya göstermek.
Aynı zamanda kibirli, çok zeki ya da ilk bakışta hiç hoşlanmayacağınız ana erkek karakterimiz bulunur. Diğer taraftaysa onun tam aksine oldukça komik, konuşkan, sıcakkanlı bir erkek karakterimiz de bulunmaktadır. Romanlarında karakterlerimiz komşularına gider, davetlere katılır, koru yürüyüşleri yapar ekstrem bir olay anlatılmaz örneğin esas kızımızın evleneceği adam evli çıkmaz, kızımız aynı anda başka erkekleri idare etmez, anlaşılacağı üzere her hayatta görülecek tarzda günlük aktiviteler anlatılır bu sebeple günümüz popüler dizi, film ve kitaplarından ayrılır ana tema ‘’aşk’’ olsa da anlatım ve olay örgüsü açısından çok ayrı dünyalardadırlar. Anlatım ve olay örgüsünün yanında bir başka özellik de Austen’in romanlarındaki samimi anlatımdır.
Romana değinmeden önce çok kısa bir şekilde Jane Austen’in hayatına özellikle aşk hayatına değinmek istiyorum çünkü bu bilgiler romanımızı okurken oldukça yarar sağlayacak. 42 senelik yaşamına birçok eser sığdırmayı başarmıştır. Bunlardan en tanınanı hiç şüphesiz Gurur ve Önyargı’dır. İyi eğitim almış sayılabilecek, çok okuyan ve kendini geliştiren bir genç kız olan Jane’in aşka bakışı çevresindeki kızlardan daha farklıydı. O, varlıklı biriyle evlenip hayatını devam ettirmek ya da tabiri caizse evde kalmamak için evlenmeyi değil, gerçek aşkı tatmayı diliyordu. Gerçek aşkı buldu da fakat pek çok sebepten yolları ayrıldı hayatının aşkıyla. Bu üzüntüden belki de her romanında aşıklar kavuşmayı ve mutlu olmayı başardı. Eserlerini belki de bu sebepten her zaman çekilen çilelerden sonra mutlu sonla bitirdi; kendi hikayesi mutsuz bittiği için. Yazarımızın ilk romanı Sağduyu ve Duyarlılık’tan sonra yüzyıllarca adından bahsettirecek eseri yayımlandı, Gurur ve Önyargı. Dilden dile çevrilen, defalarca sinemaya uyarlanan eser birçok ülkeden okuyucuyu bir araya getirdi. Aşk adına yazılmış eserler denince akla gelen ilk roman oldu çoğu zaman.
Eserde temel olarak Mr. Darcy ve Miss.Bennet arasında geçecek ikili ilişki anlatılıyor gibi görünse de İngiltere’deki aile yapısını, ihtişamlı dans davetlerini, giyim tarzını, sokaklarını, ikili ilişkilerdeki yozlaşmayı, çevre baskısını okuyucusunun gözleri önüne serer ve bunu büyük bir ustalıkla yansıtır. Austen’in romanda evlilik hakkındaki çıkarımlarından biri de
olmuştur. Karşımızdaki insanı çoğu zaman tanıdığımızı düşünürüz fakat çoğu zaman bu bir yanılgıdan ibarettir. Austen bu noktaya asırlar önce parmak basmış bulunuyor.
Eserin ilerleyen sayfalarında ana erkek karakterimizin nüfuzundan etkilenen kadınların kendini beğendirme çabasıyla girdikleri davranışlara da şahit oluyoruz. Günümüzde de yaşanan beğendirme arzusuyla farklı bir kimliğe bürünmek geçmiş dönemlerde de varmış anlaşılan.
Gururun ve önyargının 21.yüzyıl ilişkilerinde de zararlı olduğu muhakkak. Fiziksel ya da kişisel özelliklere yapılan önyargılı yaklaşım çoğu iş, arkadaşlık ilişkisini başlamadan bitiriyor. 18.yüzyılda da bunun olduğunu görüyoruz. Fakat eserde önyargının ve gururun eğer gerçek aşk gibi bir olgu varsa yerle yeksan olacağını Jane Austen bizlere aktarıyor.