Jean-Jacques Rousseau Toplum Sözleşmesi’nde, “İnsan özgür doğar, oysa her yerde zincire vurulmuştur” der.
Nitekim esiri olduğumuz tutkularımızın zihnimizdeki prangalarını, mahkumiyetini yaşadığımız hayvani duyguların benliğimiz üzerindeki hükümranlığını çarpar yüzümüze bu cümlelerle. Zihnimizi saran bu soyut esaretin farkında olarak bizler de, gerçek özgürlüğün peşine düşeriz elle tutulur acılar bulmak için. Hırslarının esiri olanların, esir ettikleriyle karşılaşırız özgürlüğün çiğnendiği yollarda. Ölümün fısıltılarını duyarız, göklere yükselen çığlıklardan; ve bir sıcaklık yayılır etrafa, son nefeslerden, kanlı kuyulara…
İstanbul’u Dinliyoruz serimizin 6. bölümünde yaklaşık 1500 yıllık taş duvarlardan yükselen son nefesleri hissetmek için Yedikule Hisarı’na kısa bir yolcuğa çıkacağız. Bilmemiz gereken ilk şey bu hisarın temellerinin 4.yüzyıla, II. Teodosios dönemine uzanıyor olması. Yedikule, aslında adı gibi bir zindan oluşturmak amacı ile değil, Bizans’a misafir gelen kralları ve yabancı sarayların mensuplarını ihtişamlı bir şekilde karşılamak için yapıldı.
İlk hali şehri korumak için uzanan surlara eklenen -bayağı ihtişamlı- ikisi bronz ve ortalarında bir tanesi tamamen altından bir kapıdan oluşuyordu. Ortadaki elli insan yüksekliğinde kapının üstünde ise altından yapılma filler ve onların taşıdığı yine altından yapılmış Teodosios heykeli bulunmaktaydı. Daha sonra İstanbul’un fethiyle birlikte, Sultan II.Mehmed’in emri üzerine Roma surları ile birleşen 3 taraflı Osmanlı surlarıyla 3 kule daha eklendi ve kullanışlı bir hisar halini aldı. Roma’dan kalma 4 kule ve yeni eklenen 3 Osmanlı kulesiyle birlikte de Yedikule Hisarı ismini almış oldu.
Hisar’ı Keşfedelim
Sonuç olarak Roma Dönemi’nde 4 kulesi olan yapıya, Osmanlı döneminde 3 kule daha eklenmişti fakat çeşitli deprem ve yangınlarla bir kule tamamen yok olurken diğer bir kule kullanılamayacak hale gelmişti. Osmanlı döneminde bunlardan biri yeniden yapıldı ve nitekim günümüze dördü Osmanlı ve ikisi Roma’dan olmak üzere altı kule kalmış oldu.
Genç Osman Kulesi:
Osmanlı Devleti’nin en genç padişahı olan Genç Osman’ın idam ettirildiği kuledir.
Cephanelik Kulesi:
Adından da anlaşılacağı gibi devlete bağlı olduğu süreçte cephane deposu olarak kullanılmıştır. Ayrıca iki hapishane dışında devlet suçlularının hapsedildiği zindanlardan da birisiydi. Yapıyı ziyaret ettiğinizde kirişle tutturulmuş ahşap katları görebilirsiniz.
III. Ahmed Kulesi (Pastorama Kulesi):
Kulenin isimlerinin birinin Pastorama olmasının sebebi bir Bizans burcuna sahip olmasıdır. Yıkılmasından sonra yeniden yapılan bu kule, Devrimci Osmanlı padişahı III. Ahmet Dönemi’nde inşa ettirilmiştir. Kulenin sokağa bakan dış yüzeyinde mermer bir levha üzerinde,“Maşâallahu ta’ala (yüce Allah’ın izniyle) yazısı ilgi çekmektedir. Bu kule depremden dolayı günümüze ulaşamamıştır.
Hazine Kulesi (Darı Kulesi):
Osmanlı Devleti zamanında devlet ganimetlerinin ve hazinelerinin muhafaza edildiği kuledir. Hazine-i Hümâyun bu kulede yer almaktadır. Daha sonra III. Murat Dönemi’nde hazine saraya aktarılmıştır.
Zindan Kulesi (Kitabeler Kulesi):
Adından anlaşılacağı üzere bu kule zindan olarak kullanılmaktadır. Özellikle Avrupalı tutukluların yapının duvarlarına yazdıkları kitabelerden dolayı Kitabeler Kulesi ismiyle de ünlenmiştir. Çıkan bir İstanbul yangınında ahşap katları yanmıştır. Meşhur Yılanlı Kuyu da bu kulenin içindedir.
Top Kulesi (Kızlar Kulesi):
Uzun süre hapishane olarak kullanılmıştır. İçinde bulunan top mazgallardan dolayı bu ismi almıştır. Bu dört top mazgalının bulunuşu hisarı koruyan bu kulenin diğerlerinden farklı bir konumda olduğunu da gösterir. Çıkan bir İstanbul yangınında büyük hasar görmüştür.
Bayrak Kulesi:
Altın Kapı üstündeki kuledir. Yedi tane kule arasında en sağlam olandır. Sancağın dalgalandığı kule olduğu için burası yeniçerilerin nöbet tuttuğu mevkilerden biridir.
Zindan Kuleleri
Hisar ve içindeli kuleler gerek Roma Dönemi’nde gerek Osmanlı Dönemi’nde imparatorluğun o dönemdeki ihtiyaçları doğrultusunda kullanılmıştı. Öyle ki 1869’da hisarın içine kız sanat okulu inşa edilirken, Abdulmecid Dönemi’nde hayvanat bahçesi olarak kullanılmıştır. Kuleler ise darı ambarından cephaneliklere, hazineden toplara kadar birçok depolama faaliyetinin yanısıra 1800’lü yıllara kadar zindan olarak kullanıldı. Zindan olarak kullanılan bu iki kuleden biri Zindan Kulesi, diğeri ise Genç Osman Kulesi olarak adlandırılmakta. Zindan kulesi savaş esirleri ve yabancılar için, Genç Osman Kulesi ise Osmanlı mensubu olan mahkum asker ve devlet adamları için kullanıldı…
İlk iki fotoğrafta zindan kulesini ve tam ortasında işkence amacı ile kullanılan yılanlı kuyuyu görüyoruz. Son fotoğraf ise Genç Osman Kulesi’nden kanlı kuyunun bulunduğu alan. Kanlı kuyuya atılan başlar kuyunun bağlandığı tünelden Marmara Denizi’ne gidiyordu.
Bir şâh-ı alîşan iken şâh-ı cihâna kıydılar.
Gayretlü genç arslan iken şâh-ı cihâna kıydılar.
Gâzi bahâdır hân idi Âli-neseb sultan idi.
Nâmiyle Osman Han idi Şâh-ı cihâna kıydılar.
Nev’i -1622-
Genç Osman’ın Katli
Tarihler 20 Mayıs 1622’yi gösterirken Genç Osman çeşitli işkence ve zulümlerle Yedikule Zindanları’nda tutuluyordu. Yapmak istediği tek şey terazisi şaşmış bir devlete yeniden nizam getirmekti fakat genç yaşından ötürü yaptığı tecrübesiz hamleler onu alaşağı etmiş ve hırslarının esiri olanlara esir düşürmüştü. Onlarca vukuattan sonra Hotin seferinde de başına buyruk hareket ederek seferi hüsrana uğratan yeniçerilere hakettliklerini verecekken bir anda onların zalim ellerinde bulmuştu kendisini. Bu olayın emsali yoktu; yüzyıllardır süre gelen devlet böyle bir rezillikle, böyle bir zulümle karşı karşıya kalmamıştı daha önce…
”Dün sabah pâdişâhı cihân idim, şimdi uryân kaldım; merhamet edip hâlimden ibret alın; dünyâ size dahi kalmaz; hangi pâdişâhın kulları pâdişâhlarına bu ihâneti ettiler.”
-Genç Osman’ın bilinen son sözleri
Ve o gece henüz 17 yaşındaki Genç Osman, Sadrazam Kara Davud Paşa’nın emri ile sekiz cellat tarafından çeşitli işkencelere maruz kalarak idam edildi… Fakat ölüm hançerinin kazındığı o taş duvarların gördüğü ilk ölüm değildi bu, sonuncusu da olmayacaktı. Bu hadiseden tam 1 yıl sonra Sadrazam Kara Davud Paşa’da aynı odada, aynı şekilde idam ettirilecekti. Tıpkı 160 yıl önce aynı yerde Fatih Sultan Mehmed’in emriyle idam ettirilen Çandarlı Halil Paşa ve ondan da 200 yıl sonra yine aynı yerde idam edilen Girit Fatihi Deli İbrahim Paşa gibi…
Zamanın durgun taneleri bu devasa surların arasından acı ve ızdırapla kayıp gidiyorken ismine tarih diyorduk katran tutmuş yaşanmışlıkların. Ve esiri olduğumuz tutkularımızla özgürce yaşayıp giderken çiğniyorduk, prangalara vurulmuş yalın ayakların izlerini. Çiğniyorduk, unutuyorduk, göğe bakıyorduk; oysa her yerde zincire vurulmuştuk…
Serinin diğer yazılarına ulaşmak için tıklayınız;
İstanbul’u Dinliyoruz: 1-‘Kadim Şehir’
İstanbul’u Dinliyoruz: 2-‘Dünya’nın Sıfır Noktası’
İstanbul’u Dinliyoruz: 3-‘Kara Suyun Aynasında’
İstanbul’u Dinliyoruz: 4-‘Gladyatör Kararını Arenada Verir’
İstanbul’u Dinliyoruz: 5 ‘Kadim Taşların Ruhu‘
Babasının İlgisini Çekemediği için Dünya’nın İlgisini Çekmeye Çalışan Bir Şehzade: II.Mehmed