İran Sineması ve Kiyarüstemi

ABBAS KİYARÜSTEMİ

2016 senesinde hayatını kaybeden Kiyarüstemi,  22 Haziran 1940 senesinde Tahran’da dünyaya geldi. Daha çok yönetmen, senarist kısaca sinemacı olarak tanıdığımız Kiyarüstemi, sanata olan ilgisini genç yaşlarda yaptığı resimlerle göstermişti ve alanda kendisini geliştirmek için henüz 18 yaşında Tahran Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim ve Grafik bölümünde öğrenim görmeye başladı. Ayrıca bu dönemde trafik polisliği de yapmıştır. 1960’larda tasarımcı ve çizer olarak reklamcılık alanında çalışmaya başladı. Bu hususta 1962- 1966 yılları arasında İran televizyonu için yüzün üzerinde reklam filmi çekti.  60’lı yılların sonunda ise bir yandan çocuk kitaplarına çizerlik yapmaya devam ederken bir yandan sinema filmlerine jenerik hazırlamaya başladı.  Ayrıca bu uğraşıları sürdürürken 1982 senesinde boşanacağı Parvin Amir-Gholi ile 1969 senesinde evlendi. Bu evlilik sonucunda iki tane evlat sahibi oldu.

 

70’li yılların başında sinema alanına daha fazla ağırlık veren Kiyarüstemi, çeşitli filmler (belgesel, kısa film, sinema filmi) yaptı. İlk kurmaca filmi 1974 yapımı Misafir’le başlayarak, daha çok genç yaşamların üzerine eğildiği filmler yapmaya devam etti. Dünya’da daha çok devrim sonrasında yaptığı filmlerle tanınmasına rağmen Kiyarüstemi, devrim öncesi dönemin sinemacısıdır.

 

Kiyarüstemi, filmlerinde İran Yeni Dalga Sinemasında sıkça karşımıza çıkan; şiirsel diyaloglar, politik ve felsefi konulara filmlerinde yer vermiştir. Filmleri daha çok belgesel filmlere benzer. Kiyarüstemi, sinemasını oluştururken gerçek hayatta olduğu gibi basitlik ve karmaşıklık kavramlarını ön plana çıkararak gerçeğe yakın ögelerden beslenir. Ayrıca bununla birlikte zıtlıkların uyumunu da filmlerinde etkin olarak kullanan Kiyarüstemi, hikâyelerinde genellikle karşıt duygulardan beslenirken görsel ve işitsel tekniğinde de aynı zıtlık kavramından yararlanmayı ihmal etmez.

 

Edebiyattan özellikle şiirden fazlasıyla etkilenen Kiyarüstemi, aynı zamanda fotoğrafçı ve şairdir. Sahip olduğu bu özelliklerini sinemayla başarılı bir şekilde harmanlayan Kiyarüstemi, ulusal sinemasının dünya sinemasında adından söz ettirmesini sağlayan dönemin önemli yönetmenlerindendir. Kiyarüstemi, 2016’da hayatını kaybetmiş ve geriye kırktan fazla sinema eseri bırakmıştır. Yönetmenliğinin dışında yapımcılık ve senaristlik de yapmıştır.

DEVRİM ÖNCESİ İRAN SİNEMASI

 

İran sahip olduğu kültür ve tarihinin getirdiği unsurlarla; sanat ile ilime olan yakınlığı sayesinde tarihte adından çokça söz ettiren, bulunduğu coğrafyada köklü ve etkili olan ve komşu devletleri etkileyen bir devlettir.

 

İran toplumu tarih boyunca birçok düşünce yapısıyla kurulmuş, modern politika yahut dini dayatmaların uygulandığı despot yönetimlere maruz kalmıştır. Buna rağmen hiçbir zaman kaybetmedikleri özgünlükleri ile dünya çapında dikkat çeken bir sinema olmayı başarmıştır İran sineması. Yani İran sinemasından bir film izlediğimizde o filmin bir İran filmi olduğunu tahmin edebiliriz lakin genel manada sanat bu despot yönetim anlayışlar altında özgür bir gelişim göstermiştir diyemeyiz.

 

İran’da ilk film çekimi 1900 yılında dönemin şahının Avrupa gezisinin sarayın fotoğrafçısı Mirza Ebrahim Han tarafından filme alınmasıyla yapılmıştır. Bu yüzden İran’ın ilk yönetmeni Mirza Ebrahim Han olarak kabul edilir. Şahın Avrupa Gezisi olarak isimlendirilen bu film, Şahın Belçika’da düzenlenen panayırdaki görüntülerinden oluşuyordu.

İran’da ilk sinema salonlarının açılması 1904 senesinde başladı. İran toplumu, salonların açılmasıyla salonlarda gösterilen filmler sayesinde Batılı yaşam tarzlarıyla alakadar oldu. Sinemanın İran toplumunun tanışmasına vesile olduğu Batılı yaşam tarzı, İran toplumu tarafından benimsendi ve taklit edilmeye başlandı.

İran’ın sinemayla tanışması şahın sayesinde olmuştu. Şah sinemanın büyüsünü ve insanlar üzerindeki etkisinin farkındaydı. Bu yüzden salonlarda bazı uygulamalar yaptırdı. Örneğin film öncesi devlet marşı okutması, Şah yönetimini öven çeşitli görüntüler göstertmesi gibi uygulamalardı bunlar.  Daha önce buna benzer bir eylemden ‘II. Dünya Savaşı ve Öncesi Sovyet Sineması’’ adlı yazımda bahsetmiştim. (Lenin) Böylece sinema filmler yoluyla bir yandan halka sunulurken bir yandan da propaganda aracı olarak kullanılıyordu.  Ancak bunun dışında devletin sinemaya desteği çok az olmuştur. İran sineması, sinemanın ülkeye girişinden 1979 senesine kadar daha çok kendi imkânlarıyla var olmuş ve seyirci- gişe faktörüyle kendine özgü bir üretim tarzıyla gelişimini sürdürmüştür.

İran sinemasının geleceğini doğrudan etkileyen en önemli gelişme 1925 senesinde açılan ilk sinema okulu olmuştur. O günden itibaren sinema alanında 1930 senesinde çekilen ilk uzun metraj kurmaca filmle başlayarak birçok film çekilmiştir. Ayrıca sinema İran’ın siyasi durumlar dışında dünyada söz konusu olmasını sağlamıştır. Çekilen filmler uluslararası festivallerde ödüller almıştır.

1934 senesine gelindiğinde ülkede bulunan ve 1950’lilerin başına kadar sürecek olan karışıklık ortamı sinemayı da etkilemiştir. Bu dönemde gerçekleşen dönemin şahı Rıza Şah’ın devrilmesi, İkinci Dünya Savaşı, yönetimdeki yolsuzluklar, işgal gibi durumlar ve bu durumların karşısında halkın yeni dünyaya uyum sağlamaya çalışması… Bu tarihler arasını kapsayan dönemde yerli film yapımı durgunlaşmış; bunun yerine salonlarda ithal filmlerin sayısı arttırılmıştır. Ayrıca İkinci Dünya Savaşındaki ülkeler ( Almaya İngiltere ve SSCB başta olmak üzere) kendi görüşlerini yaymak için İran’da propaganda filmleri göstertmiştir. Bunun dışında 1945 yılında ilk dublaj denemesinin yapılması, 1947 senesinde ilk renkli film denemesi ve 1949’da iki ülke arasında oluşan siyasi yakınlaşmanın etkisiyle Amerikalı bir ekibin İran’a gelerek İranlılarla beraber filmi çekmesi gibi olumlu (!) gelişmeler de yaşanmıştır.

Genel olarak bu sıkıntılı dönem sonunda yeni bir sinema yaratmaya ve bu doğrultuda bir anlayış geliştirmeye ihtiyaç duyan İranlı sinemacılar 1948’den 1978’e kadar ele alabileceğimiz üç akımlı bir sinema döneminin oluşmasında etkili oldular. Bu dönemde Ticari amaç güden daha çok melodram, polisiye tarzı filmler, Entelektüel Sinema adı verilen ve akademik kökenli entelektüellerin yaptığı filmleri kapsayan filmler ve Yeni Akım Sinemasını kapsayan filmler olmak üzere üç farklı sinema tarzı hâkimdi. Kiyarüstemi dolayısıyla bizi daha çok ilgilendiren Yeni Akım Sineması 1968-69 yıllarında etkili olmaya başladı. Daha çok ticari amaç güden sinema ve entelektüel sinemanın bir sentezi gibiydi. İki kesime de hitap eden bir sinema olan Yeni Akım, bu tarihlerden Devrime kadarki  (1979) sürede parlak bir sinema döneminin oluşumuna vesile oldu. 1969 yıllı Mehrjui’nin İnek(gaav)  adlı filmi bu akımın ilk adımı oldu. Ve bu film ülkesinde bazı engellemelerle karşılaşmışsa da yurt dışında başarılı olmuş ödüller kazanmıştır.

Kiyarüstemi devrim öncesi sinemasının sinemacısıdır. 1969 senesinden sonra yoğunlaştığı sinema alanındaki ilk filmi Tahran’daki Çocukların ve Gençlerin Zihinsel Gelişimi Enstitüsü adına çektiği Ekmek ve Sokak adlı kısa filmdir. Daha sonra 1972 senesinde Teneffüs adlı filmi,  1973’de Tecrübe adlı filmi, 1974’de Yolcu adlı filmi çeker. Bu filmler süreleri bir saati aşmayan ve bu enstitü adına çekilen kısa ve orta metraj filmlerdir. Yeni Dalganın temsilcilerinden biri olan Kiyarüstemi, 1977 senesine kadar birkaç tane daha kısa film çektikten sonra o sene Rapor adlı ilk uzun metraj filmini çeker. Bundan sonra da devrime kadar kısa metrajlı filmler çekmeye devam eder. Rejim değişikliğinden önce gösterime giren son film ise yine Kiyarüstemi’nin 1979 yapımı Haber filmi olmuştur. Kiyarüstemi bu dönemde filmlerinde karmaşıklık ile gerçeklik olgularına birlikte yer vermiş, ana karakterlerini ruhsal ve fiziksel olarak göstermeye çalışmıştır.

            1978 senesinde ülke çapında muhalif sesler artmaya başladı, bu muhalif gruplar şii din adamı Humeyni önderliğinde daha da güçlendi ve buna bağlı olarak dönemin şahı birçok alanda olduğu gibi sinemaya da baskısını arttırdı. Sinemaya sansür uygulandı, sinema salonları kapatıldı ve hatta yakıldı.

Tecrübe (Tadjrebeh) /1973

 

DEVRİM SONRASI İRAN SİNEMASI

 

Şii din adamı Humeyni’ni 1 Şubat 1979’da ülkesi İran’a geri döndü, dönemin şahı ülkeyi çoktan terk etmiş ülkede kalan Başbakan Şahpur Bahtiyar ise halk tarafından istenmiyordu. 1 Nisan 1979’da Humeyni yapılan referandumla ülkenin lideri olarak seçildi. İslami bakış açısıyla yönetilmeye başlanan ülkede bu durumdan sinema da payını aldı. Sinemaya ağır sınırlandırmalar getirildi. Buna sebep olarak sinemanın siyasal bir araç olarak kullanılması ve kötü amaçlara hizmet etmesinden söz edilerek, ülkedeki kötü gidişat, ahlaksızlık ve yozlaşmanın sinemadan kaynaklı olduğuna karar verilmişti.

 

79 senesinden sonra ülkede sinema yeni bir sürece girmiştir. Önce ülke genelinde tüm sinema salonları kapatılmış daha sonra kültür bakanlığının girişimleriyle halkın bir ihtiyaç olarak gördüğü sinemaları kendilerinin kurduğu film ve sinema şurası tarafından onaylanan filmlerin gösterilmesi koşuluyla halka açmıştır. Bunun dışında Amerikan filmlerinin bir şekilde salonlarda gösterilmesi yasaklanmış, bu tarz filmlerin gösterilmesi durumunda bu salonların kapatılacağı konusunda karar verilmiştir.

 

Devrimden sonra sinema sıkı bir denetim altına alınmış, eski filmler tekrardan denetlenmiş ve sakıncalı görülen filmler yasaklanmış. Buna bağlı olarak da birçok sinemacı tutuklanmış yahut sürgün edilmiştir.

 

 

İlkin o filmde telkin edilen değerler İslami olmalıdır. İslami değerler nedir, üzerinde konuşularak bu değerlerin sahasını tespit etmek ve aydınlatmak mümkündür. Elbette namaz kılmayı öğretmek bir İslami değerdir. Ama doğruluk, cesaret ve mukavemet öğretmek de İslami değerlerdendir. Demek ki bu değerleri işleyen ve öven her film gerçekte İslami içeriğe sahiptir. Bu, meselenin bir yönüdür. İkinci husus, o filimde gayri İslami sahneler yer almamalıdır.’’

Ayetullah Humeyni

 

 

Zeytin Ağaçları Altında (Zire Darakhatan Zeyton) / 1994

Devrimden on yıl sonra patlak veren İran- Irak Savaşı ülkeyi oldukça olumsuz etkilemiştir. Savaş sonrası halkın zor şartlarda sürdürdüğü hayatları bir de Amerika’nın İran’a uyguladığı ambargolarla daha da zorlaşmıştır. Bu dönemde sinemaya şartlı da olsa devlet tarafından sağlanan destek kesilmiş, rejimden sonra yurt dışından alınan teknik alet edevattaki döviz indirimi kaldırılmış ve 1992 yılında enflasyonun düşmesiyle film yapım işleri maliyetli bir hal almış ve buna binaen de önceki yıllara göre film üretim sayısı oldukça düşmüştür. Ve 1993’ten sonra devlet desteğini arkasına alan İran sineması, adeta yeniden dirilmiş ve yaptıkları 179 filmle dünya çapında birçok festivale giderek birçok ödülle dönmeyi başarmıştır.

 

         Bu sırada Kiyarüstemi devrimden sonra birçok sanatçının yaptığı gibi ülkeyi terk etmez ve 1982’de Koro filmini, ardından 1983’te Hemşeri filmini yapar. Ardından Köker üçlemesi olarak anılan filmlerin ilki olan Arkadaşımın Evi Nerede filmini 1987’de, 1992’de ikinci film Ve Yaşam Sürüyor filmini, 1994’te ise üçlemenin üçüncü filmi olan Zeytin Ağaçları Altında filmlerini yapar. Lakin Kiyarüstemi bu üç filmin bir üçleme olmadığını belirtir ancak üçleme olarak adlandırılan filmlerin son iki filmi ile 1997’de çektiği Kirazın Tadı filmi arasında ‘yaşamın değeri’ noktasında bir üçleme oluşturabileceğinin altını çizer. Bu üç film yurtiçinde olduğu kadar yurtdışında da başarılı olur.

 

 

“Bir ağacı kök saldığı yerden ayırıp başka bir yere taşırsanız, ağaç meyve vermez olur. Verse de, kendi yerindeyken vereceği meyve kadar güzel olmaz. Bu, doğanın kanunudur. Bence, ülkemi terk etmiş olsaydım, aynen o ağaç gibi olurdum.”

 

A.Kiyarüstemi

 

 

Kirazın Tadı (Ta’m e guilass)- 1997

 

Son olarak genel bir değerlendirme yapmak istiyorum. Kiyarüstemi’nin filmlerinde yalın ve sade bir anlatım hâkimdi. Kameranın fazla hareket ettiğini görmedim, çoğu filminde geniş açılı çerçeveler ve bu çerçevelerin altındaki diyalogları gördüm. Konu olarak gerçek hayatı, sıradan basit hikâyeleri sinemaya taşıdığını söyleyebilirim. Kiyarüstemi filmlerinde yönetmenin yer yer sembolik bir dil kullandığını hissettim, özellikle sinemasında çocuklara yer vermesi dönemin şartlarından ötürü oluşan sansür ortamından sıyrılmak için kendisine böyle bir yol açtığını düşünüyorum. Daha önce İran sinemasında Ghobadi ve Majidi’nin filmlerini görmüştüm. Ve Kiyarüstemi ile devam ettiğim İran sinemasında yanaşacak yeni bir liman buldum diyebilirim. Sinemada esas önemli olan şey benim için hikâyedir ve ben bu sinemacıların filmlerinin hikâyelerini seviyorum. Bana çok saf ve gerçek gibi geliyorlar. Yazımı Kiyarüstemi’nin Hayal ve Rüya Üzerine söylediği kelimelerle bitirmek istiyorum. İyi seyirler…

Bir ömür geride bıraktım.
Bir saniyede,
Kendime ağlıyorum…

Şair A. Kiyarüstemi

NOT: Acımı Anlayabilirsiniz Ama Hissedemezsiniz: İranlı yönetmen Abbas Kiyarüstemi’nin sanat eseri niteliğinde 4 filmi

KAYNAKÇA
http://bantmag.com/bir-ustaya-kendi-kelimeleriyle-veda-abbas-kiarostami/
http://gazetekarinca.com/2017/12/anlati-sinemasina-karsi-kiarostaminin-korosunda-ses-ve-sessizlik/
https://www.netrojen.com/iran-yeni-dalga-akiminin-saygin-ismi-abbas-kiyarustemi/
https://www.filmloverss.com/abbas-kiyarustemi/
https://www.gazeteduvar.com.tr/sinema/2018/01/21/iran-sinemasi-devrimden-once-devrimden-sonra/
Asya Politik Sineması Üzerine Notlar- Mustafa Ali Minarlı & Burak Yılmaz
İran Sinema Tarihi- Can Sever
İran Sinemasının Gelişimi ve İran Sinemasında Abbas Kiyarüstemi Üzerine Bir İnceleme- Hussein Kamal Avla & Fevzi Kasap
TAPPER, Richard; Yeni İran Sineması: Siyaset, Temsil ve Kimlik; İstanbul, Kapı Yayınları
NANCY, Jean-Luc; Filmin Apaçıklığı: Abbas Kiyarüstemi; İstanbul, Küre Yayınları
DABAŞİ, Hamid; İran Sineması; İstanbul, Agora Kitaplığı
Exit mobile version