2020 Şubat ayı verilerine göre dünyada, her 40 saniyede bir insan intihar ediyor. Peki nedir intihar, nedir intiharın arkasında yatanlar?
Arapça “nḥr” kökünden gelen “intihar”, “naḥr” (boğazını keserek öldürme, boğazlama) sözcüğünden türemiştir. Freud’a göre intihar, kişinin kendine yönelttiği şiddetli bir saldırganlık halidir. Herpertz’e göre intihar, men edilemeyen gerilimden kurtulma isteğidir.
Bugünkü tıbbi görüşlere göre intihar bir hastalık değil, bir semptomdur ve diğer semptomlar gibi farklı hastalıklarda ortaya çıkabilir. İntihar, umutsuzluk ve çaresizlik duygularıyla, yaşam ve dayanılmaz stres arasındaki çatışmayla, kaçış isteğiyle ilgili görünmektedir. İntihar hayali kuran veya kendini ölümcül derecede yaralamayı düşünen kişi, duyulmak ve anlaşılmak istiyor olabileceği gibi gerçekten yaşamdan ayrılmak istiyor da olabilir. İntihara yönelik her davranışın psikolojik ve sosyolojik nedenleri, toplumsal ve bireysel etki faktörleri söz konusudur.
Fransız sosyolog Durkheim, intihar davranışını sosyal faktörlere bağlamıştır. Freud ise intiharın tam anlamıyla açıklanamayacağını belirtmiş; “bilim açısından çözümlenmemiş bir sorundur” şeklinde yorumlamıştır. Yalom, yaşamla ilişkisinde yaşamın anlamsız olduğunu hissedip kendi anlamını kendi yaratma sorumluluğunu almamanın, intihar etmenin en önemli nedenlerinden birisi olduğunu düşünmektedir.
İntihar edenlerin yaklaşık yarısında duygu-durum bozuklukları saptanmıştır. Duygu-durum bozukluğu olan hastalarda yapılan uzun takipli bir çalışmada, bu hastaların % 15’inin hayatlarını intiharla sonlandırdıkları tespit edilmiş; alkol ve madde bağımlılığının, şizofreninin, anksiyete bozukluklarının, kişilik bozukluklarının, biyolojik ve durumsal risk faktörlerinin intihara yönelimde yadsınmaz etkilerinin olduğu belirlenmiştir.
İntiharda yöntem seçimi kişinin ruhsal yapısı, cinsi, yaşı ve toplumsal değerlerine doğrudan bağlıdır. Örneğin Goethe, ”Genç Werter’in Acıları”’nı yayınladıktan sonra, Almanya ve Fransa’da kafasına kurşun sıkarak intihar etmek çok sık görülmeye başlanmıştır. Öyle ki Amerikalı Sosyolog David Philipps tarafından “insanların empati kurdukları, idealize ettikleri, etkilendikleri ve/veya onda kendilerini buldukları bir kişinin intihar etmesi üzerine bu kişilerin de söz konusu kişiyi taklit ederek intihar etmeleri olayı” olarak tanımlanan “Werther Etkisi” ortaya konulmuştur. Böylece intiharın dramatize edilmesinin intihar vakalarını artırdığı saptamasında bulunulmuştur.
Hayattan kopmanın bile hayatımızın içinde oluşu ne manidardır. Müzisyenden edebiyatçıya, yanı başımızdakinden en ücradakine duyduğumuz ne çok intihar haberi var. Werther ile bu kararı destekleyen de var Sylvia ile de. Kişiler, nesneler, sebepler, düşünceler, yöntemler, hayatlar değişiyor fakat eylemin sonu aynı solgunlukta kalıyor.
Her şeye rağmen tutunanların olduğu bir dünyaya göz açmak dileğiyle, ruhunuza iyi bakın.