Hermann Hesse "Siddharta" Adlı Eserinin "Çocuk İnsanlar" Kavramı Üzerinden İncelenmesi
1946 Nobel Edebiyat Ödülü’nü almış bu romanın başkarakteri Siddharta, tüm insanlığı “kendini/ben’i” tanımaya çağıran biri.
Siddharta, okuyucunun kendini arayıp, keşfederek iç dünyanın dehlizlerine inip kendisine ulaşmasını hedefleyen bir eser. İsim- içerik kapsamında Siddharta, Budizm’in kurucusu Buddha’nın ismini karşılar. Sanskritçe fiil kökünün anlamına göre “uyanmak, aydınlanmış kişi” vb. anlamlarına gelmektedir. Siddharta, Budizm’e göre “hedefine ulaşmış insan” demektir.
Başkarakter ben’i/ kendini bulabilmek için ailesinden uzaklaşarak derviş samanalara katılır. Dünya hayatı için gerekli ne varsa hepsini arkada bırakmış bedensel yaşamdan ziyade ruhsal yaşamı tercih etmiştir. Siddharta’nın arayışlarını, uyanışını ve kişiliğinin gelişiminde rol oynayan kişiler/karakterler Buddha, Govinda, Kamala, Vasudeva, Kamaswami, Kayıkçı, Irmak’tır. Siddharta başına buyruktur. Babasından, babasının öğrettiği yaşamdan ayrılıp kendi dünyasını yaratmak amacıyla yola düşmüştür. Bu bakımdan eserin varoluşçuluk felsefesini yansıttığını görmekteyiz. Sadece Siddharta ile kalmayıp eserin sonlarına doğru başkarakter Siddharta’nın oğlunun da kendisi gibi kaçış sergilediği görülür. Tek oluş’a, katıksız bir yaşama ait olmayı isteyen Siddharta ne kadar üzülse de oğlunu bu durumda özgür bırakmaktan başka şansı olmayacaktır. Siddharta materyalizmi de hiçe sayar. ” Unutma ki sevgili dostum ölümlüdür görüntüler dünyası, ölümlü. Son derece ölümlüdür giysilerimiz, saçlarımız, vücudumuzun kendisi ayrıca.” (Hesse, 2019: 95, Can Yayınları)
Hesse’nin “çocuk insanlar”ı tam da burada devreye girmektedir. Siddharta, iç dünyada bilgeliğe ullaşabilmek için iç dünyadaki sesleri dikkate almak gerektiğinin bilincindedir ve hayatını bu uğurda şekillendirmek için bir yola çıkmıştır. Hesse’nin “çocuk insanlar”ı gününü gün eden materyalist ideolojinin tamamlayıcılarıdırlar. Sadece bu dünyayı düşünen; yiyip içen, gezen tozan ve bu uğurda çalışan tiplerdir. Dünyadaki geçici şey’lere aldanan, kalıcı değerleri önemsemeyen insanlardır.Derviş samanaların peşine takılarak tekdüze bir yaşamla ben’i arayan Sidddharta, Kamala ile tanıştıktan sonra cinselliği tanır. Kamaswami’yle tanışması üzerine madde dünyasının içine girer, ticaret öğrenip para kazanmaya başlar. O, artık maddi hayatın içindedir ve maneviyatı bir kenara bırakmıştır. Onun bir zamanlar maneviyatını oluşturan – ve belki de sahip olduğu tek şey- oruç tutmak, beklemek, düşünmek yerine sürekli koşturup mücadele etmek, artık yemek yemek için çalışıp para kazanmak, boş vakit bulup da düşünmeye harcayacak zamanı kalmamış bir Siddharta vardır. “Dünya onu avucunun içine almış, zevk, şehvet, miskinlik ve nihayet kötü huyların her zaman en aptalcası olduğunu düşünüp hepsinden çok küçümsediği alay ettiği açgözlülük onu ele geçirmişti.” ( Hesse, 2019: 82, Can Yayınları)
Hint felsefesi ile yazılmış bu eser gizemcilik anlayışını benimsemiştir. Siddharta’nın iç seslerine yönelişi ile de gizemci bir yaklaşımın söz konusu olduğunu göstermektedir. İslam’da tasavvuf, Hristiyanlık’ta mistisizm, Yahudilik’te kabala adlarını alan gizemciliğin gerçeği, doğruyu, güzeli, insanın kendi yalnızlığında arayarak kainatın sırlarına anlam yüklemekle örtüşür. “çocuk insanlar” ise bu anlayışa göre hayatlarını sürdürmekten acizdirler.
Hesse, insanlığı; sahip olduğu ruh, akıl ve sezgi yoluyla soyut zenginliğe, dinginliğe davet eden bir eserle “çocuk insanlar”dan olmamaya davet ediyor.