Usta kalemi ve doyurucu anlatımlarıyla okuyucuyu mest eden Stefan Zweig’den konuşacağız biraz. Aslında şu zamana kadar kaleme aldığım yazılardan biraz farklı olacak bu yazı. Çünkü rafımda okunmayı bekleyen pek kitap kalmadı, kalanları da ağır ve şiirsel anlatımından dolayı başka zamanlara saklamakla meşgulüm.
Stefan Zweig, kalemine hep özendiğim bir yazar oldu benim için. Üslubunu içselleştirerek üzerime giydirmeye çabalamadım, çünkü benim hep ulaşmak istediğim seviyeye bunu yapmak için henüz elim uzanmıyor. Karamsarlık, öfke, ümitsizlik, mutsuzluk onun kaleminde hayat bulan nadide duygular. “Okurken yaşatan yazarlardan” deriz ya, benim için bunu kapsayan birkaç yazardan biri Zweig. “Bu karamsarlığı bu denli iyi anlatabilen yazar, elbette ki yaşanmışlıklardan ilham almıştır her yazar gibi” dedim, demek istedim. Bunun üzerine araştırmaya koyuldum ve birazdan alıntılayacağım, İsrail Ulusal Kütüphanesi tarafından yayınlanan intihar mektubuna eriştim.
Özgür iradem ve açık bir bilinçle bu yaşamdan ayrılırken, son bir sorumluluk yerine getirilmeyi bekliyor: Bana ve işimi yapmama huzurlu bir ortam sunan harika ülke Brezilya’ya içten teşekkürlerimi sunmak. Her yeni günle bu ülkeyi daha çok sevmeyi öğrendim, ruhsal anavatanım Avrupa kendi kendini yok ettikten ve ana dilimin dünyası yok olduktan sonra, dünyanın hiçbir yerinde hayatımı bu kadar severek yeniden kuramazdım. Ama altmışıncı yaştan sonra tam anlamıyla yeniden başlamak çok özel bir güç gerektiriyor. Ve benim gücüm yıllar süren vatansız yolculuklardan sonra iyice tükendi. Bu nedenle hayatımı doğru zamanda ve doğru bir şekilde sonlandırmamın iyi olacağına inanıyorum. Ki hayatım boyunca tinsel uğraşım en büyük haz kaynağım ve kişisel özgürlüğüm en yüce değerim oldu. Bütün dostlarımı selamlarım! Hepsine uzun geceden sonra gelen tanın kızılllığını görmek nasip olsun! Ben, her zamanki sabırsızlığımla önden gidiyorum.” – Stefan Zweig Petropolis 22.11.1942 (Hürriyet)
Son satırda ne demek istediğini sindirmem üzerine yutkunamadım. Veda ederken bile şiirsel üslubuna toz kondurmayan yahut üslubuyla bu denli bütünleşen bir yazardan kalanları okumayı kendime görev edindim. Yaratmaların da en sevdiğim yönü hep bu oldu: zamana meydan okumak!