Harflerin Bestekarı : Hattat Hamid Aytaç

Osmanlı’dan Cumhuriyete yadigar kalan hattat: Hamid Aytaç

O zamanki adı Âmid olan Diyarbakır’da doğdu. Asıl adı Şeyh Mûsâ Azmi’dir. Babası,
Müstakimzâde’nin Tuhfe’sinde adı geçen hattat Âdem-i Âmidî’nin torunlarındandır.Diyarbakır’da sıbyan mektebini, askeri rüşdiyeyi ve idâdîyi bitirdikten sonra 1908’de yüksek tahsil için İstanbul’a gitti. Bir yıl Mekteb-i Nüvvâb’a (19 10’dan sonraki adıyla Mekteb-i Kudât) devam ettikten sonra sanata karşı kabiliyetini gören hocalarının tesiriyle Sanâyi-i Nefise Mektebi’ne kaydoldu. Fakat babasının ölümü üzerine geçimini sağlamak için çalışmak zorunda kaldığından tahsilini tamamlayamadı. Haseki’de Gülşen-i Maârif Mektebi’nde hat ve resim hocası olarak çalışmaya başladı
.

Hamit Aytaç yazı “sevgisini ve ilk yazı derslerini, yetişmesinde büyük roIü olan sıbyan mektebindeki hocası sonradan Büyük Millet Meclisi’nin ilk dönem Diyarbakır mebusu olan Mustafa Âkif (Tütenk) Bey’den aldı. Askeri rüşdiyede, aynı zamanda Ali Rıza Bey ekolüne bağlı bir ressam olan Yüzbaşı Hilmi Bey’ den sülüs, Vâhid Efendi’den de rik’a meşketti.Bu iki sanatkârdan Romen ve Gotik yazılarını da öğrendi. Ayrıca Hoca Esad Efendi ile Kolağası Ahmed Hilmi Efendi’den de sülüs ve nesih dersleri aldı.
Yazıya olan merakı sebebiyle mektepte bir yılını kaybedince babası yazıyla uğraşmasını
menetti. Ancak Sultan II. Abdülhamid’in cülûs yıl dönümünde yazdığı bir tuğra sebebiyle aldığı ödül, tekrar yazıyla meşgul olmaya başlamasını sağladı.

1916’ya kadar yazılarında “Şeyh Mûsâ Azmî”, “Mûsâ Azmî” veya sadece “Azmî”, bu tarihten sonra ise Diyarbakırlı oluşuna telmihen “Hâmidü’l-Âmidî” ya da yalnız “Hâmid” imzasını kullandı ve daha çok bununla tanındı. Celî-sülüste Mustafa Râkım ve Sâmi efendiler yolunda mükemmel bir sanat çizgisi ortaya koydu. Yetmiş beş yıllık sanat hayatının en parlak devresi 1920-1965 yılları arasına rastlar. Bu sürede ve sonrasında sayısız eser veren ve hayatını hattalıkla kazanan Hamit Aytaç’a, Türk sanatı ve kültürüne üç çeyrek asra varan hizmeti ve katkıları sebebiyle İstanbul’ da 1982 yılında Aydınlar Ocağı Bilim ve Sanat Kurulu tarafından “Üstün Hizmet Armağanı” verildi.

En önemli eserlerinden biri, satırlarda “Allah” lafızlarını alt alta getirerek, diğeri de Hasan Rıza Efendi’nin mushaf-ı şerifini esas alarak yazdığı Kur’ân-ı Kerîm’lerdir.
Bunların ilki 1974’te ve daha sonraki yıllarda İstanbul, Almanya ve Beyrut’ta, diğeri ise 1986 yılında İstanbul’da basılmıştır. ” Kur’an cüzü, en’âm-ı şerif, Yâsîn-i şerif, dua ve evrâd mecmuası, elifbâ türünde yayımlanmış eserleri yanında hilye, kıta, murakka’ vb. levha boyutlarında sayısız eseri olup bunların pek çoğu Türk ve dünya koleksiyonlarına
girmiştir. Eski harflerle yayımlanmış yüzlerce kitap, dergi, gazete ve mecmuanın kapak yazıları ile yeni harflerle neşredilmiş dinî ve edebî eserlerin Arapça metinlerinin pek çoğu onun kaleminden çıkmıştır. Son yazılarından oluşan Kırk Hadis, Abdülkadir Karahan ‘ ın açıklamalarıyla birlikte Kültür Bakalığı’nca bastırılmıştır.

Şişli ve Söğütlüçeşme camileri ile Sirkeci Hobyar Mescidi’ndeki yazıları, İstanbul Eyüp Camii’nin kubbe yazıları, Ankara Kocatepe Camii’nin mihrap üstü ve ana kubbe göbeği yazıları, Kasımpaşa Camii dış revakları üzerindeki Nebe’ süresi, Kadıköy Moda, Kartal, Pendik, Paşabahçe, Fındıklı, Hacıküçük, Çanakkale Çan, Denizli Tavas camileri yazıları, mezar taşlarına hakkedilmiş hatları onun celî yazıdaki dehasını ve kudretini gösterir. Özellikle Şişli Camii kapısı üzerindeki celî-sülüs aynalı istifi dünyaca ünlüdür. İstanbul Belediyesi Şehir Müzesi’nde 4603, 4604, 4605, 4626, 4651,4658, 4661 numaralarda kayıtlı celî-sülüs, celî-ta’lik ve celî-divanî yazıları da onun en güzel eserlerindendir.

1928 harf inkılâbından sonra atölyesini matbaa haline getirerek klişecilik, çinkografi, pantografi, mamul maddeler için lüks etiket ve kartvizit basımı gibi işlerle meşgul oldu. Bunların yanı sıra hat ile de ilgisini kesmeyerek yurt içinden ve yurt dışından gelen özel istekleri karşılamaya devam etti. 1960 yılında Paşabahçe Cam Fabrikası’na girdi. Burada imal edilen .cam eşya üzerine çeşitli yazılar yazdı. 1975’te emekliye ayrıldı; ömrünün geri kalan kısmını yazı yazmakla geçirdi. 19 Mayıs 1982′ de vefat etti. Kabri Karacaahmet Mezarlığı’nda Şeyh Hamdullah’ın mezarının yakınındadır.

İslâm Konferansı Teşkilâtı’na bağlı Milletlerarası İslâm Kültür Mirasını Koruma Komisyonu tarafından 1986 yılında İstanbul’da düzenlenen milletlerarası ilk hat müsabakasına onun adı verildi. Hayatının son yıllarında yurt içinde ve yurt dışında pek çok talebenin yetişmesine sebep olmuş ve icâzet vermiştir.
Hattat Halim Özyazıcı ve Iraklı Hâşim Muhammed el-Bağdâdî kendisinden faydalananların başında gelir.

https://www.youtube.com/watch?v=FDR0yMzn0l0
Hattat Hamid Aytaç hocanın kayda alındığı bir video