Gelecek, belki de hiç gelmeyecek. İzafiyet teorisine göre zaten geleceğin içinde yaşıyoruz. Pişmanlıklar geçmişi değiştiremez ancak geçmişte yaşadıklarımızdan çıkardığımız dersle gelecek hayal edilip, kurulabilir.
Felsefe profesörü Althusser; “Gelecek Uzun Sürer” isimli kitabında ideolojiyle ilgili tezlerini “kendi yaşamı üzerinden doğruladığını” belirtmiş. Althusser; yaşamındaki derin süreçlere hâkim olamamış, bağımlılık zincirlerinden kurtulamamış. Çocukluğunda ve ilk gençliğinde yaşadıkları, yetişkinliğinde üzerine koydukları hem eksikmiş hem de tümüyle kendisine ait değilmiş. Oysa bütün çabası kusurlarını gidermek, eksiklerini tamamlamak, her şeyi bir nazarda kucaklayabilmek içinmiş. Felsefeyi bunun için seçmiş, ne var ki bu seçim yeterli olmamış.
Okuyana ayrıntıları gösterip, sevdiren yazar Vladimir Nabokov geleceğin, geçmiş ve bugün gibi bir gerçekliği olmadığını şöyle anlatır:
“Belki, somut ve bireysel bir biçimde, normal bir beynin sezebileceği bir şey olarak gelecek var olsaydı, geçmiş, böylesine akıl çelici olmazdı; geçmişin istekleri geleceğin istekleriyle dengelenirdi. O zaman kişiler, şu ya da bu nesneyi tartıp dökerlerken tahterevallinin orta kısmında bacaklarını açıp dengede durabilirlerdi. Ama geleceğin, geçmişin ve algılanan bugünün sahip olduğu gibi bir gerçekliği yoktur; gelecek, bir mecazdan, bir düşünce gölgesinden öte bir şey değildir.”
Geçmişe duyulan özlem ne kadar büyük olursa gelecekten beklenti de o kadar azalır.
“Ben geleceğin hiçbir yerde yazılı olmadığına derinden inanıyorum, gelecek bizim ona yaptıklarımız olacak.”
Amin Maalouf
Gelecek, insanı korkutan ve bilinmezliği ile kafa karıştırıp, tedirgin eden bir zaman dilimidir.
“Ne varsa yarım kalmış, geleceğindir
Cemal Süreya
Bir kez girilmiş sokaklar
Açılmamış kapılar.”
Gelecek bugünü yaşamaktan kaçmak için uydurulmuş bir şey de olabilir.
“Geleceği hiç düşünmem, ansızın geliverir.”
Albert Einstein
Gelecek kavramındaki sıkıntı, geçmiş kadar ilgi çekmemesidir. Tolstoy daha ileri gider, gelecek diye bir şeyin olmadığını söyler:
“İnsanlar acıyla büyür. Yaşam, bedende değil ruhtadır. Ölüm yalnızca bedenden kurtuluştur. Zihninizde neyin bedensel olmadığını ayıklayın. Gelecek için endişe etmeyin, çünkü gelecek diye bir şey yoktur. Sadece şimdi vardır. Onun için yaşayın.”
Ümidin ve endişenin nesnesi gelecek, geçmişin sıkıntıları yüzünden hep yalan olur.
“Gelecek gerçekleşmeden çok önce kendini dönüştürmek için içimize girer.”
Rainer Maria Rilke
Kimine göre gelecek, güzelliklerle gelmesi umut edilendir.
“Ormanlar daha gür olacak, daha gür.
Bertolt Brecht
Tarlalar daha çok şey verecek, daha çok şey.
Şehirler daha canlı olacak, daha canlı.
İnsan ömrü daha uzun olacak, daha uzun.”
Belirsiz bir gelecek, ister istemez kaygı dolu günler anlamına gelir. Hiç geçmez sandığın şimdi ve hiç gelmez sandığın gelecek iç içe geçer; biri için derin sancılar çekip, bir diğeri için hayal kurmaya devam edersin. Sonra gün gelir, badireler atlatırsın. Mücadelelerden galip çıkarsın. Şimdi ve gelecek yer değiştir; gelmez sanılan gelecek gelir. Hem de yanında yeni bir sancılı şimdisiyle. Kısır bir döngü sürüp, gider. Aslında olmayan bir şeydir gelecek. Geçmişte yaşanan sonra yitirilen masumiyetin bugündeki hüznünü Murathan Mungan dizeleriyle hissedersin:
“Sakın çıkma patika yollara
O dağlara, kırlara, o karlı ovaya
Yenik düşüyor her şey zamana
Biz büyüdük ve kirlendi dünya”
Gelecek; takvimin henüz koparılmayan yapraklarıdır. Yaşanmış olanları öğrenme arzusu, yaşanacakları merak etmekten daha baskın.
“Ne var ki, geleceği bazen farkına varmadan içimizde taşırız, yalan zannettiğimiz sözlerimiz, yakın gelecekteki bir gerçekliği tasvir eder.”
Marcel Proust
“Gülüşün ve Unutuşun Kitabı” ünlü Çek yazarı Milan Kundera’nın Fransa’ya göçtükten sonra yazdığı ilk romandır. Bir kahvede servis yapan güzel göçmen kadın Tamina, hiçbir şeyin, hiç kimsenin yerini tutamayacağı ölmüş kocasının anısının giderek bulanıklaşmasına karşı umutsuz bir savaş verir:
“Gelecek kimsenin umrunda olmayan, ilgisiz bir boşluktur, geçmiş ise yaşam doludur, kızdırır, başkaldırtıp, yaralar, o kadar ki, bu yüzden onu yok etmek ya da yeniden yaratmak isteriz. Geleceğe egemen olmak istenilmesinin nedeni, geçmişi değiştirecek güce sahip olmaktan başka bir şey değildir.”
Gelecek geçmişin aynasıdır. Eski deyimiyle “müstakbel mazinin âyinesidir.”
“Saatleri Ayarlama Enstitüsü” isimli romanında, zengin hayat hikâyesinden taşarak Türkiye meselelerine kendine has yorumlar getiren Ahmet Hamdi Tanpınar şöyle der:
“Saatin kendisi mekân, yürüyüşü zaman, ayarı insandır… Bu da gösterir ki, zaman ve mekân, insanla mevcuttur.”
Sevgili oğlum Doğa Tokuçoğlu;
Sensiz bir geleceği yaşamaya hiç ihtimal vermezdim. Zaman da, mekân da seninle güzeldi.