-“Her şeyin iyi gittiğini nereden çıkıyorsun?” dedi. – “Herif rüzgarı kendinden menkul uçurtmanın teki. Ara sıra telleri takılır gibi kadına geliyor gece yarısı.”
–“Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku” dedim. Tırsmaya başlamıştım. Haklı olabilirdi.
-“Evet, biraz sapık ve tek taraflı bir tutku” dedi, arkasını dönüp gitti.
İlhami Algör’ün Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku kitabından uyarlanmış şahane bir film.
Erdal BEŞİKÇİOĞLU’ nun hayat verdiği yazar Arif ilk kitabı için yoğun bir çalışma içerisindedir. Hayata, insan ilişkilerine uzak ve yabancı bir pencereden bakan Arif her daim kafasını kurcalayan birçok sorunun peşindedir fakat beklemediği bir anda Müzeyyen’in (Sezin Akbaşoğulları) ortaya çıkması ile tüm ezberi bozulur.
Müzeyyen’in cazibesine kapılmamak mümkün değildir o da bu yüzden kendini ilişkinin akışa bırakır.
Alışageldiğimiz aşık kadın ve umarsız erkek tiplemesinden farklı bir bakış açısına sahip başarılı film gidici bir kadın ve gidici kadının kalıcı durağı olmayı kabullenmiş hisli bir adamın hikayesi.
-Ne olmuştu da “Seninle dünyanın her yerine gelirim” diyen Müzeyyen, durduğu yerden çekip gitmelere başlamıştı. Nerelere gidiyordu? Gelirken getirdiği bakışlar ne dalgaydı?
Ya da Müzeyyen kimdi? İlk tanıdığım kimdi, şimdiki kim?
Müzeyyen: Diyelim ki gitmedim, seninle birlikte olmaya devam ettik ne değişcekti?
Arif: Sevişirdik.
Müzeyyen: Başka?
Arif: Sabahları beraber uyanırdık ben senden önce kalkardım senin uyuyuşunu izlerdim sonra sen kalkardın, bana gülümserdin.
Müzeyyen: Sonra?
Arif: Sonra, sabahları çayı tek şekerli içtiğini, günün diğer saatleri şekersiz içtiğini biliyor olurdum. O ilk şekeri ben atardım çayına, zarifçe eritişini izlerdim.
Müzeyyen: Sonra?
Arif: Sonra en çok boynundan öpülmeyi sevdiğini biliyor olurdum.
Müzeyyen: Güzelmiş.
Arif: Sonraa, dışarı çıkardık. Dışarıda yağmur yağıyor olurdu. Biz şemsiye almazdık, sırılsıklam olurduk. Sonra sen bana sokulurdun, ama saçağın altına hiç girmezdik. Sonra sen üşütürdün. Ayakların buz gibi olurdu, ben sana en sevdiğin o mavi çorapları getirirdim. Sonra bayramları babannenin mezarını ziyarete giderdik.
Müzeyyen: Gider miydik gerçekten?
Arif: Giderdik. Hayatta en sevdiğin kadın için ağlayışını izlerdim senin. Hiçbir şey yapmazdım. Gözyaşını silmezdim, seni teselli etmezdim. Orda öylece ağlayışını izlerdim. Başka insanların mezarlarının arasında dolaşarak, hayatın ne kadar şahane bir şey olduğunu düşünürdüm. Sonra.. sonra hiçbir şey yapmazdık. Öylece otururduk. Çok bilinmeyenli bu sorunun yanıtını arardık. Hayat bizi yalancı çıkarana dek, bulduğumuz cevapları doğru sanırdık.
Müzeyyen: O zaman, bir çay daha içelim mi?
Arif: Ben daha fazla çay içmek istemiyorum.
İyi seyirler 🙂