Shop Around The Corner
İçinizi ısıtacak ve James Steward’ın ne denli iyi bir oyuncu olduğunu anlayacağınız filmlerden biri de Köşedeki Dükkân’dır. Hikâyemiz 1930’lu yıllarda geçer. Bu dönemde büyük buhranın yaraları sarılmaya başlanmıştır ancak Avrupa kıtasında ırkçılık ve gerilimde ise artış gözlenmektedir. Kahramanımız Alfred Kralik ise yaklaşık on yıldır Budapeşte’de bir mağazada satıştan sorumlu olarak çalışmaktadır ve işini de oldukça iyi yapar. Hayatı gayet sıradan ilerleyen Alfred, zamanın ruhuna uyar ve yaşıtları gibi mektup arkadaşlığı yapmaya başlar. Mektuplardan tanıdığı bu kıza sırılsıklam aşık olan kahramanımız dükkânlarına yeni gelen Klara Novak’la da aralarında garip bir ilişkinin olduğunu hisseder.
Vertigo
Sinemanın en önemli yapıtlarından biri olan Vertigo, insanın sınırlarını anlamak, suç ve sayamayacağımız birçok konu üzerine düşünmemizi sağlayacak türden. Dedektif Scottie Ferguson, çatıda polis arkadaşıyla birlikte suçluyu kovalarken bir anda kapıldığı yükseklik korkusu nedeniyle içinden çıkamayacağı bir duruma düşer ve bu sırada çatıdan düşen ortağını da kurtaramayınca bunalıma girer; işten ayrılır. Emekli olan ve özel dedektifliğe başlayan Scottie, eski bir dostuna yardım etmek adına onun karısını izlemesi için tutulur. Dedektifimiz kadını yakından izledikçe farklı şeylerin ve kadının intihara meyilli olduğunu anlar.
It’s a Wonderful Life
İyi yürekli, yardımsever kelimenin tam anlamıyla iyi ve güzel ne varsa sahip olan kahramanımız George Bailey, çevresindeki insanların iyiliği için hayallerinden vazgeçmiş fakat işinde başarılı sayılabilecek biridir. Yine de hayat ona iyi davranmaz ve amcasının hatası sonucu yüklü bir miktar para kötü kalpli banker Henry Potter’ın eline geçer. Banka müfettişlerinin yaptığı inceleme sonucundaysa bu durum ortaya çıkar. Artık iflas edecek ve tutuklanacak olan George için çıkış yolu kalmamıştır. Üst üste gelen kötü olaylar onu intihara sürükler ve kahramanımız kendini nehre atmak için köprünün üstüne çıkar. Tam bu anda gökyüzünden gönderilen melek Clarence karşısına çıkar.
Kazablanka
Fransa ve birçok Avrupa ülkesi Almanya tarafından işgal edilmiştir ve II. Dünya Savaşı her alanda acımasızca devam etmektedir. Fas’ın bir kenti olan Kazablanka, sadece Amerika’ya gitmek için değil aynı zamanda Hitler’den kaçan Avrupalılar için de bulunmaz bir nimettir. Şehrin en önemli barını işleten Rick Blaine, bir gün eski aşkı olan Ilsa’yı görür. Ilsa, ondan direniş lideri olan eşi Victor Laszlo’u kaçırmasını ister. Tüm umutlar Rick’e bağlanmıştır fakat kahramanımız onu terk eden sevgilisine ne yapması gerektiği konusunda ikilemde kalmıştır. Bu sırada Almanya’nın desteklediği Fransa hükümeti de köşe bucak Victor’u aramaktadır ve yakın bir zamanda işler oldukça karışacaktır.
Sunset Boulevard
Hikâyemiz genç ve yakışıklı bir senarist olan Joe Gills’in havuzda ölü bir şekilde bulunmasıyla başlar ve olayları anlamamız için 6 ay öncesine gideriz. Joe, yazdığı senaryoları satamayan ve gittikçe borcu artan birisidir. Sahip olduğu borçlara karşı arabasını almak isteyen insanlar onu sürekli sıkıştırır ve bir gün alacaklılardan kaçarken Sunset Bulvarı’nda bir eve saklanarak onlardan kurtulur. Ev sahibi ise hiç tahmin edemeyeceği bir kişidir. Sessiz filmlerin çekildiği dönemin en ünlü oyuncularından olan Norma Desmond, senaristimizle anlaşır ve ona, yazdığı senaryoda yardım etmesi koşuluyla evde kalabileceğini söyler. Fakat işler Joe’nun tahmin ettiği gitmez ve Norma ona aşık olur.