Kübizm akımı, 20. yüzyılda empresyonizme karşı olarak ortaya çıkan bir akım olmuştur. En çok da resim alanında kendini göstermiş, birçok ressam da bu akımdan esinlenmiştir. Resim alanından ziyade yazı alanında da Picasso’nun etkisiyle şairler bir anlayış geliştirmişlerdir. Bu anlayışa göre şairler, “Söylenmemiş, Görülmemiş” olanı çok iyi gözlemlemek zorundadırlar. Biz bu yazıda “Resimde Kübizm” akımını ele alacağız. Peki bu akımın özellikleri nelerdir? “Kübizm” ne demek? Temsilcileri kimdir? Hep birlikte bu soruların cevaplarına yanıtlar arayalım;
Öncelikle “Kübizm” kelimesinin anlamından başlayalım: Fransız kökenli kelime olan Kübizm: “Eserlerini XIX. yüzyılın ilk yarısında veren, nesneleri doğrudan doğruya taklit ederek değil geometrik biçimlerde gösterme yoluna giden modern bir sanat akımı.” olarak tanımlanmaktadır.
- Kübizm akımın özelliklerine değinecek olursak;
Amaç tam anlamıyla kuytu köşede kalmış ve buz dağının görünmeyen kısmını vurgulamaktır. Sanatçılar yaptıkları gözlemleri ile dış dünyanın iç yüzeyini önümüze sermek istemişlerdir. 1910 yılında kendini göstermiş olmakla birlikte ne yazık ki 1914’de değerini kaybetmiştir. Ya da daha çok edebiyat alanına taşınmıştır diyebiliriz. Ama zamana çok tutunabilmiş bir akım değildir. Kübizm akımının karşı çıktığı prensiplere bakacak olursak, ilk paragrafta dediğimiz gibi empresyonizme karşı baş kaldıran bir akımdır. Empresyonizm, Impression (İzgi) kelimesinden gelmekle birlikte, Türkçe anlamı “İzlenimcilik” demektir. Kübizm akımından ilerleyenler, empresyonizm‘de olduğu gibi sadece eşyanın dış görünüşünden ziyade, özünün de gösterilmesi gerektiğini düşünmektedirler. Kübizm akımına göre, bir eşya fikirlerin ve duyguların sahibi olabilir. Yani sanatı her penceresinden ele alınmasını savunuyorlar.
Kübizm’de önce manzara ya da olayın geçtiği yer birbirinden ayrılır, sanatçının kişisel görünüşüne göre şekil alır. Böylece anlatılmak istenen olduğu gibi değil, hayal gücüne göre tasvir edilir. Tabii ki bunlar geometrik şekillerle bütünleşmektedir. Aslında bakmak yerine görürsek, sanatla birlikte sanatçının bilinçaltının da derinliklerine kolayca inebiliriz.
Kübizm akımını temel hatlarıyla ele aldık. Bana kalırsa güzel bir amaç güdülmüş fakat ilk etapta empresyonizm gibi alaya alınmış, anlaşılmamıştır. “Küb”, “Kübik” gibi kelimelerle hitap edilip, alay konusu olmuştur. Son olarak bu akımın “Resim” alanındaki temsilcilerini ekledikten sonra birkaç resim inceleyeceğiz.
- Kübist ressamlar: Pablo Ruiz Picasso (1881) – Georges Braque(1882-1963) – Juan Gris (1887-1927) – Fernand Leger (1881-1961) – Albert Gleizes (1881-1953) – Jean Met-zinger (1883-1951) – Roger de la Fresnaye (1885-1925) – Andre Lhote (1885-1962).
Kübizm Akımından Eserler;
1) Ayna Karşısındaki Kız (Pablo Picasso)
Pablo Picasso bu resminde 23 yaşındaki sevgilisi Marie-Theresere Walter‘i resminde kullanmıştır. Resime baktığımızda kadın ve aynadaki kendi yansımasını görmekteyiz. Kadının sol taraftaki dış görünüşü: makyajlı, güzel ve kendinden emin bir yüz olarak karşımıza çıkıyor. Fakat sağ taraftaki aynadaki yansıması ise iç benliğini gösteriyor. Hüzünlü, daha koyu ten rengi, gözlerinin yerinde büyük benler ve orantısız bir vücut görüyoruz. Yani sol taraftaki yüzü taktığı maske olarak adlandırabiliriz. Bu güzel kadının içindeki yaşlılık korkuları ve saklamaya çalıştığı iç dünyasını gözleriyle görmesi ve bunun bizlerin de görmesi gerektiğini düşünmüş Picasso. Soldaki kadının yüzünün ikiye bölünmüş olması, Marie-Therese‘nin masum genç kızlığından kadınlığa adımıdır. Makyajlı yüz, kibir ve gururun ifadesi iken, hüzünlü sade olan yüz ve sarı saçlar da genç kızlığın, temizliğin simgesidir. Yüzünün bir kısmını çevreleyen beyaz hal ise, genç kızların Azize gibi günahsız olduğunu vurgulamıştır. Bu resmi kübizm akımından güzel bir örnek olarak adlandırabiliriz.
2) Keman ve Palet (Georges Braque)
İncelemeye başlamadan önce, Picasso ve Braque’ın kübist resimlerini modele bakmadan yaptıklarını belirtelim. Bu resimde nesneler tam anlamıyla farklı açılardan yansımalarıyla karşımızda durmaktadır. Keman çok net bir şekilde değişmelere uğramıştır. Kemanın sağ ve solunda hiçbir anlam taşımayan zikzaklı yüzeyler dikkat çekmektedir. Yukarı kısıma bakacak olursak, kağıdın dışına taşmış nota ve çiviye asılmış bir palet görüyoruz. Çivi başka bir yere ait gibi görünmektedir. Açıkça tasvir edilen nesne çividir. Bu nesnenin ne olduğu, büyüklüğü ve nerede olduğunu sadece yukarıdan, sağdan vuran ışık olarak söyleyebiliriz. Kısacası bu resimde sadece çivinin gerçekliğini görmekle birlikte, geri kalan hiçbir şeyde gerçeklik yoktur.
3) Kitap, Pipo ve Bardaklar (Juan Gris)
Juan Gris, kübizm akımının üçüncü büyük ustasıdır. “Çivi kavramı olmadan bir çivi bile yapamam” demiştir. O, görüntüyü değil görüneni, çiviyi değil çivi kavramını, değişmeyen gerçeği tüm çıplaklığıyla yansıtmak istiyordu. Bu resimdeki geniş yatık düzlemler çatışarak birbirini dengede tutuyor. Bir düzlemdeki uzay ve hareket belirtisi karşılığını öbür düzlemde de bulur. Zaten baktığımızda da bir o kadar karışık ve bir o kadar da ahenk içinde değil mi? Titizlik, güven duygusu ve süsleme kaygısı onun böyle bir eser elde etmesine sebep olmuş olabilir. Kendi düşünceme göre resimde var olan her şey var olmamış olabilir. Ya da tam tersi olmayan şeylerin var olmasıdır. Ya da masanın iç yüzünün de var olabildiğinin vurgulanmasıdır. Ressamın bilinçaltında tasvir ettiği motifler ya da kullandığı nesnelerin içine yüklediği anlamlar da diyebiliriz.