Orhan Pamuk’un Masumiyet Müzesi romanının ilk cümlesi: “Hayatımın en güzel anıymış, bilmiyordum.” İşte geçmiş tam da böyledir.
TDK geçmiş için “bugüne göre geride kalmış olan zaman, mazi” der.
Ahmet Hamdi Tanpınar, “Huzur” isimli romanında geçmişle ilişkinin nasıl kurulması gerektiğini şöyle anlatır;
“Mazi ile alakamızı yeni baştan kurmamız lazım. (…) Maziyi ihmal edersek hayatımızda ecnebi bir cisim gibi bizi rahatsız eder, terkibin içine ister istemez sokacağız. O, kendisinden gelmemiz lazım gelen bir şeydir. Bu devam fikrine bir vehim de olsa muhtacız. Kaldı ki, dün doğmadık. En çetin realitemiz budur. (…) Biz şimdi bir aksülamel (tepki) devrinde yaşıyoruz. Kendimizi sevmiyoruz. Kafamız bir yığın mukayeselerle dolu; Dede’yi Wagner olmadığı için, Yunus’u Verlaine, Bakî’yi Goethe ve Gide yapamadığımız için beğenmiyoruz. Uçsuz bucaksız Asya’nın o kadar zenginliği içinde, dünyanın en iyi giyinmiş milleti olduğumuz halde çırçıplak yaşıyoruz. Coğrafya, kültür, her şey bizden bir yeni terkip bekliyor; biz misyonlarımızın farkında değiliz.”
Geçmiş; acıklı gerçeğimiz, bugün şimdi olmayan şey. Geçmiş, gölgesini üzerimizden eksik etmeyen zaman dilimidir.
“Geçmiş, eyleme geçerken içinden bir şeyler çekip çıkarttığımız bir sonuçlar kuyusudur.”
John Berger
Şimdiden ve gelecekten farklı olarak, insan hayatının yaşanmış olan, üçüncü evresi di’li ya da miş’li (ki bunlara hikâye ve rivayet de deniyor) geçmiş zamanı ifade ediyor. Geçmiş hikâyesi bilinendir.
Özlenecek çok şey bırakılan zaman dilimi olan geçmiş bazen “geçmemiş” tir. Neden bakılan her şey, burnumuza dolan her koku, tanıdık ve tanımadık her ses gelecekle değil de maziyle doludur? Hayallerin de hayal kırıklıklarının da tüm referansları neden hep geçmişedir? Yoksa gerçekten var olan tek şey geçmiş midir?
Geçmiş; kendi kendini kapattığın hapishanedir. Geçmiş; çaresizliğindir, elini kolunu bağlayandır. Geçmişle olan hesap bir şekilde görülmediğinde gelecekle ve şimdiyle aranda aşılmaz bir duvar oluşur. Hep eksiktir yaşananlar. Hayat yarımdır. Ya da bazen gereğinden fazla kalabalık. Çaresiz ve kalabalık, kalın duvarlı bir hapishanendir geçmiş.
“Geçmiş, belli bir kesitinde değişmez birtakım öğelerden kurulu, donmuş bir durumdur; olsa olsa yeni bir yorum getirilebilir; açıklamak üzere onu, değişik birtakım öğelerin, ama özellikle beğendiğimiz -ya da beğenmediğimiz- öğelerin yan yana getirilmesiyle kurduğumuz, gerçeklikten uzak bir yapıntıdır.”
Bilge Karasu
Geçmiş bazen geçmez. Geleceği ipotekler.
“Her anı geçmişe uzanan köprüdür, üzerinde yitip gittiğin dar, tahta, tehlikeli bir köprü. Geçmiş, ırmağın hiç ulaşamadığın öbür yakasıdır.”
Aslı Erdoğan
“Ey geçmiş! silindikçe, silindikçe bugünle donanırsın.
Ey şimdi! geçmişle süslenirsin sen de.
Ey zaman aralıkları, zaman aralıkları!
Bilmem ki ne isterdiniz bir gidiş-dönüş biletine.”
Edip Cansever
Geçmiş; geride kalan ve bir daha dönebilme şansı olmayan; bazen pişmanlık, bazen mutluluk, bazen de hüzün dolu olarak anımsadığımız zaman dilimidir.
“İnsanın yaşayabilmesi için geçmişi kırıp dökmeye ve ortadan kaldırmaya bir gücü olması ve bunu zaman zaman uygulaması gerekiyor.”
Nietzsche
Geçmiş; bir illüzyondan farksızdır. Geçmişinizden özgürleşmek, özgürlüğe giden en önemli adımlardandır.
“Dün bugünün anısı, yarın ise bugünün rüyasıdır. Bırakın bugününüz geçmişi anılarla, geleceği ise özlemle kucaklasın.”
Halil Cibran
Geçmiş adı üstünde “geçen”, “eskide kalan”, “deneyimlenen” ve “biten” dir.
“Geçmişi yalnızca ondan bir şey inşa edecekseniz anmalısınız.”
Murathan Mungan
İtalyan bilim insanı Evangelista Tororricelli’nin ünlü bir sözü var. 1600’lerde boşluğun aslında boşluk olmadığını anlayınca şöyle söylemiş;
“Bir hava okyanusunun dibine batmış şekilde yaşıyoruz.”
İnsanın geçmişi de böyle işte. Gözümüzle göremediğimiz devasa bir okyanusun dibindeyiz. Kuşaklar boyunca yaşanan geçmiş görünmez bir okyanus oluşturuyor, bizim dibinde durduğumuz bir okyanus.
“Geçmişe sadakatim, en tehlikeli, bana en fazla bedel ödeten özelliğim.”
Susan Sontag
Geçmiş her şeyin geri döndürülemez şekilde saklandığı yer. İnsan yaşadıklarının hep kendi tercihlerinin sonucu olduğunu düşünür.
“Geçmiş tuhaf bir şey. Her zaman sizinledir, bence on ya da yirmi yıl önce olmuş bir şeyi düşünmeksizin bir saat bile geçiremeyiz, yine de çoğunlukla hiçbir gerçekliği yoktur, tarih kitaplarındaki bir sürü malzeme gibi, o da yalnızca bildik bir olgular dizisinden ibarettir. Sonra şans eseri bir görüntü veya ses ya da koku, özellikle de koku, size çarpar ve sadece geçmiş canlanmakla kalmaz, siz de gerçekten geçmişe dönüverirsiniz.”
George Orwell
Geçmiş; bir zamanlar alınan nefestir.
“Geçmişle ilgileniyorsam yeniden yaşatmak için değil, ölü olduğu için ilgileniyorum.”
Foucault
Geçmiş, aynı zamanda gerçeklerle yüzleşmenizi sağladığından bir nevi hayat turnusoludur.
“Geçmişim, olamadığım her şeydir.”
Fernando Pessoa
Geçmiş; yaşanmışlıktır. Geçmiş; anılardır. Geçmiş; gençlik, çocukluk, orta yaşlılıktır. Geçmiş; bizim asıl biz olmamızı sağlayan veya bizi biz olmaktan çıkarandır.
William Faulkner diyor ki;
“Geçmiş asla ölü değildir. Geçmiş bile değildir.”
“İnsanların geçmişi, yerinden kaldırılan bir kayaya benzer. Kayanın altında bin bir böcek vardır. Kaynaşıp dururlar.”
Frederic Dard
Geçmiş; pişmanlıklar, sevgiler ve nefretlerdir. Duygulardır geçmiş.
“Çekilse kulağımdan hatıraların dili
Sabahattin Ali
Ey eski günler artık bana yaklaşmayınız.”
Sevgili Oğlum Doğa Tokuçoğlu;
Bazıları hiç ölmez. Ruşen Hakkı’nın dediği gibi:
“Severken Karacaoğlan, ölürken Pir Sultan” olurlar.
Hatırladıkça yaşadığımdan utanırım. Hatırana bitmez, tükenmez sevgiyle.