Dünyanın en büyük ve kudretli kara deniz ve hava gücünün ve değişik milletlerin bir araya gelip oluşturduğu 4 milyon eğitimli askere komuta etmek; bunlar arasındaki sürtüşmeleri engellemek, son derece inatçı Churchill ve Mareşal Montgomery gibi kişileri dizginlemek, general De Gaulle gibi bir Fransız liderini itaat altına almak ve en tehlikeli, atak, patavatsız konuşma hareketleri ile olay yaratmış General Patton gibi bir savaş makinesini ıslah etmek her liderin harcı değildir.
Bunu yalnızca basit bir subayken, üstü general Marschal gibi askeri lideri geçerek, müttefik baş komutanı olan Eisenhower kısa adıyla ”İke” başarabilirdi. Bu adam Alman asıllı olduğu halde nazilere kök söktürmüştür.
Müthiş planlamacı beyni, gerçek bir kurmay zekası ile bütünleşmiş, her ihtimali ince hesaplayan gerçek bir askeri liderdi. Bu liderde ne Rommel’in şimşek gibi taarruzları, ne general Mc Artur’un kabına sığmayan gösterişli atakları ne de Napolyon Bonaparte gibi gösterişli manevraları vardı. O, son derece tedbirli, mümkün olan en az kayıp ve riskle dev harekatlar yapan bir hesap adamıydı. Havalı üniforma, cilalı çizme, elde yalın kılıç düşmana saldırma devrinin çoktan geçtiğini kavramış, yüzünden eksilmeyen gülümsemesiyle,
savaşın karargah çalışması olduğunu herkese kanıtlamıştır. Hoşgörülü nazik tavırlarının altında demir gibi bükülmez bir iradesi vardı; bu, başarısının esas anahtarıdır.
İkinci Dünya Savaşı’nın en önde gelen generallerinden biri olarak Potsdam konferansı sırasında Japonya’ya karşı atom bombasının kullanılmaması gerektiğini savunmuş; ikinci dünya savaşı sırasında Sovyetlerin Nazilere karşı verdiği mücadeleye yardımcı olmak için Avrupa’da (Abd ve İngiltere’nin açmakta uzun süre isteksiz olduğu) ikinci bir cephenin açılması için bastırmış; Sovyet general Georgi Konstantinoviç Jukov ile dostane ilişkiler geliştirmiş; Josef Stalin’in bile saygısını kazanmış; Hatta asker kimliğine rağmen 1950’de başlayan Kore Savaşı’nın da gereksiz bir hamle olduğunu ve Abd’nin müdahil olmaması gerektiğini düşünmüş; henüz üç aylık başkan iken Stalin’in ölümünden 40 gün sonra 16 nisan 1953’te yaptığı Amerikan tarihinde ”Chance for peace speech” ismiyle anılan konuşma ile Sovyetlere barış umudu vermiş gerçek bir devlet adamıdır.