Selam dahi vermeden hayatımıza giren ve popüler kültür malzemesi olmaktan bir türlü kurtulamayan Van Gogh’u ne kadar tanıyorsunuz?
Vincent Van Gogh, ismini doğduktan kısa bir süre sonra hayatını kaybeden Vincent abisinden aldı. Babası Theodore Van Gogh bir papazdı ve insanlara yardım etmeyi severdi. Bu yolla Vincent da hayatının olgunluk dönemlerine kadar papaz olmayı, yardıma muhtaç insanlara yardım etmeyi istedi. Kendi kurtuluşunu da bu dönemde tanrıda aradı ancak bir süre sonra kilisenin tutarsız davranışları Vincent’ın bu yoldan dönmesine sebep oldu.
30’lu yaşlarında eline ilk defa fırçayı alan Vincent, dermanını sanatta aramaya başladı. O günlerde sanatına esin kaynağı olan Maria ile tanıştı. Maria karnında bebeği, kolunda 3 yaşında bir çocuğu ile geçimini kötü yollarda arayan bir sokak kadınıydı. Baba ve Abi Theo bu olaya ilk başta engel olmak istediler ancak Vincent’ın döneceğe benzer bir yanı yoktu. Bir süre sonra ise Maria, Vincent’ın sanat hayatına katlanamadığını öne sürerek eski hayatına geri döndü ve ayrıldılar.
Sanatının ilk senelerinde bilinen tablolarındaki gibi canlı renklere başvurmamış daha çok karanlık renkler kullanmıştır. Bu durum tablolarının satılmamasına ve beş parasız kalmasına neden olmuştur. Vincent yeniden ailesinin yanına yerleşmeye mecbur kalsa da ailesi onu eve almamıştır. Bu durum sonucunda “Hayatlarındaki en büyük başarısızlık benmişim gibi baktılar bana” demiştir.
Her zaman olduğu gibi o zamanın da sanat merkezi olan Paris’e giderse sanatına çok şey katacağını düşünen Vincent, gittiği gibi canlı renklerle tanışmış ve yeni bir sanat hayatına başlamış. Canlı renkleri o kadar severmiş ki arada yemeğine boya kattığı ve hatta resim yaparken boyalarının tadına baktığı söylenmiştir.
Vincent o dönemde epilepsi hastalığına yakalanmıştır. Her gün bir iki eser üretip hiç satamamakla birlikte düzenli olarak da hastaneye yatmaya başlamıştır. Yani tabloları renklenirken hayatı giderek kararmaya başlamıştır.
Bonus! Van Gogh için yazılmış bu şarkıya bayılacaksınız.