Adana’nın dar sokaklarında çocukluğunu geçirdi, tarlalarda başlayan ve sahnelere, perdelere uzanan bir gençlik yaşadı ve orta yaşlarında ise kitap yazmaya başladı. Müzisyen olarak başladığı sanat yaşamında, çektiği sinema filmleri sayesinde kapılar, pencereler kırdırttı, şarkıları ve filmleriyle olduğu gibi kitaplarıyla da insanların duygularına tercüman oldu. Evet! Bu biraz yetenek fazlasıyla emekti.
Bilindiği üzere 1945 yılında Adana’da dünyaya geldi. Babası, o henüz beş yaşındayken dünyadan ayrıldı. Annesi bir adamla evlendi. Ama bu adam, her zaman rastlanılmayacak kadar iyi davranmıştı ona. Lâkin gözü çıksındı parasızlığın. Okuyamamıştı yoksulluktan ve küçük yaşta başlamıştı çalışmaya. Bu yıllarına ait anılarını ise Şekercinin Çırağı adlı romanında kaleme aldı. Annesi ile gittiği yazlık sinemalarda, filmlerde şarkı söyleyen aktörleri izliyor ve onların taklitlerini yapıyordu. Sesini çevresindekiler beğeniyordu. Ferdi de buna güvenip düğünlerde, dost meclislerinde şarkılar söylüyordu. Zeki Müren’i seviyordu. Onun şarkılarını söylüyordu: Yüce dağ başında yanar bir ışık / Düşmüşüm derdine olmuşum âşık. Anneciğinin ondan bir ricası vardı, eğer bir gün artist olur da film çevirirse, filmde şarkı söylerken dalları tutsun istiyordu. Çevresinde iyice ünlenen Ferdi, bir ümit İstanbul’a gelmiş ve Yapıştı Canıma Bir Kara Sevda (Aslında biz bunu Huzurum Kalmadı adıyla bileceğiz), Allah Şahidim Olsun (1967), Eyvah, Kalbimde Bir Ateştin (1968), Leyla, Adananın Barajında, Dilek Kapısı (1969) gibi plaklar çıkartmış, tutunamayınca memleketinin yolunu geri tutmuştu.
Ancak yeteneği vardı. Pes etmek istemiyordu. Düğünlerde, mahallelerde, gazinolarda şarkı söylemeye devam etti. Başarı ise emeksiz olmuyordu. 1972’de Yüreğimde Yara Var, Dur Dinle Sevgilim ve 1974’te Sevdalılar Beni Anlar, Bırak Şu Gurbeti, Akşam Güneşi derken 1975 yılında adını duyurmaya başlamıştı: Yadeller, Ağlamazsam Uyuyamam. Türkiye’nin bildiği bir şarkıcı hâline gelmişti. Giderek yükselen başarı ivmesiyle birlikte 1976 yılına gelindiğinde Çeşme plağı ile müzik piyasasını, aynı isimle çekilen filmle de sinema piyasasını kasıp kavurmuştu. O artık sadece sahnenin değil, perdenin de yıldızıydı.
Bir yıl sonra (1977) çekilen Derbeder filmi ise, Temel Gürsu’nun deyimi ile, “Derbeder, Türk sinema tarihinin en büyük hasılat yapan filmlerinden biri oldu.”[1] Günümüzde bir buçuk milyon gişe yapan filmlerin başarılı sayıldığını konuşuyoruz, ancak Derbeder filmi sadece İstanbul’da üç buçuk milyon gişe yapmıştı.
Şöhreti ülke sınırlarını aşmıştı. Avrupa turnelerine gidiyordu. Türkiye’ye geliyor, yeni filmler çekiyor, Anadolu turneleri yapıyordu. Gazinolar tıklım tıklımdı. O artık 1978 yılında çıkarttığı şarkıyla anılıyordu, o; Batan Güneş’in Kralı’ydı! Peki, bunlar tesadüf müydü? Şans mıydı? Hayır. 1970 ve 1980li yılların yorgun siyasi ve sosyal ortamında, halkın yoğun acılarını dile getiriyordu. O bizatihi halktı. Yalansız, dolansız; hiç rol yapmadan! Aşkın acısı, gurbetliğin sıla hasreti, mahpus damındaki mahkûmun feryadı, sokağın sesi, yoksulun ekmek parası kavgası… 1977’de Huzurum Kalmadı, 1980’de Yuvasız Kuşlar, 1982’de Ben de Özledim, 1989’de Allah’ım Sen Bilirsin… Aralarda Durdurun Dünyayı, İnsan Sevince, Merak Etme Sen, Nisan Yağmuru…
Minibüsçülerin “Ferdi Baba”sı, İstanbul Gülhane Konserleri kapsamında, 1988 yılında kapıların erken saatte kapanmasına rağmen parkta 200.000, parkın dışında ise yine binlerce kişiye konser vermişti ve bu bir rekordu ve bunu henüz kırabilen yoktur.
Bunlara rağmen, Türkiye’nin en şöhretli sanatçısı özel yaşamı ile kamuoyunun önüne çıkmıyordu. Çeşme filminde tanışıp evlendiği karısı oyuncu Necla Nazır’la otuz yıllık bir birlikteliği ve bu birliktelikten Tuğçe adında bir kızı oldu. Tuğçe Tayfur da babasının şarkılarını söyleyerek bir albüm çıkarttı[2].
1990lı yıllar Ferdi Tayfur için yenilenme dönemi diyebiliriz. 1992 yılında Prangalar albümü ile dinleyicilerinin karşısına çıktı. “Batan Güneş’in Kralı”na artık, “Yetiş Emmoğlu!” diyorduk. 1994 yılında Fadime’nin Düğünü’ne götürdü bizi. 1996, 1998 ve 2001’de Zaman Tüneli adını verdiği, albüm üçlemesi çıkarttı ve bu albümlerde ona şöhret kazandıran şarkıların yeni sürümlerini halkına sundu.
Son olarak; 2000li yıllarda, Ferdi Tayfur müziğin yanı sıra yazarlık da yapmaya başladı. 2003’te Şekercinin Çırağı, 2008’de Yağmur Durunca, 2013’te Bir Zamanlar Ağaçtım, 2014’te Paraşütteki Çocuk adlı romanları çıkarttı.
[1] Temel Gürsu, Ferdi Tayfur’un şöhretini anlatıyor: https://www.youtube.com/watch?v=aU3lX2gDLUQ
[2] Ferdi Tayfur & Tuğçe Tayfur – Huzurum Kalmadı: https://www.youtube.com/watch?v=fnScwb3NRNE