Eski adıyla Antigoni, şimdiki adıyla Burgazada’dan selamlar!🙋🏼♀️ İstanbul’daki Prens Adaları’nın büyüklük olarak üçüncü adasıdır.🏝 Büyük İskender’in generali, Demetrios’un babası olan Antigone buraya büyük bir kale yaptırmış. Ada önce onun adıyla anılmış, sonra Yunanca “kale/burç” anlamına gelen Burgaz (Pyrgos) adını almış.
Vapurdan indiğimde beni karşılayan Sait Faik Abasıyanık heykelini görüyorum. Peki kimdir Sait Faik Abasıyanık? “Dünyayı güzellik kurtaracak, bir insanı sevmekle başlayacak her şey” diyor ve yavaş yavaş onu tanımaya başlıyoruz.🤍 1906 yılında Adapazarı’nda dünyaya gelmiş, Türk hikayeciliğinin önde gelen yazarlarından biridir. Babası Mehmet Faik Bey, annesi Makbule hanımdır. Abasızzadeler ya da Abasızoğulları olarak anılan aile, Soyadı Kanunu çıktığında, Sait Faik’in isteği ile “Abasıyanık” soyadını almış. İlköğrenimine Adapazarı’nda başlayan Sait Faik, İstanbul Erkek Lisesi ve Bursa Lisesi‘nde öğrenimine devam etmiş. İlk hikayesi olan İpekli Mendil’i de bu dönemde edebiyat ödevi olarak yazmış. Modern Türk hikayeciliğinin öncülerinden olan Sait Faik, getirdiği yenilikler nedeniyle “kökü kendisinde olan” bir yazar olarak kabul edilmiş. Doğayı ve insanları samimi, basit, iyi ve kötü taraflarıyla, aynı zamanda şiirsel ve usta bir dille anlatmış. Asaf Halet Çelebi’nin ifadesiyle “Sait Faik kendi ismi içinde mahsur kalacaktır. Hele bizde son zamanlarda onun bazı raté taklitleri türemekle beraber muhakkak ne kendisinden evvel ve ne de sonra ona yakın kimse gelmedi.” Bireyin toplum içindeki sorunlarına eğilen Sait Faik, öykülerinde çoğunlukla kendisinden yola çıkarak insanın hakikatini anlamaya çalışmış. Şehirli alt sınıfın hayatını, balıkçı, işsiz, tacir, kıraathane sahibi gibi karakterleri anlatmış. İnsanların yaşama biçimlerini, arzularını, tasalarını, korkularını ve sevinçlerini irdeleyerek, “insanı ele alan sanatçılar” sınıfında yer almış.
Sait Faik Abasıyanık Müzesi
İlk rotam belli! Sait Faik Abasıyanık Müzesi’ne doğru yol alıyorum. Onun yaşamına tanıklık etmiş eşyaları, fotoğrafları, mektupları ve eserlerine konu olan sayısız hatırasını görmek için sabırsızlanıyorum. “Kim bilir neler yaşadı, neler yazdı bu evde? Neler kurcaladı aklını, ait hissedebildi mi olduğu yere?” gibi tuhaf şeyler düşünüp yoluma devam ediyorum.
Aya Yani Kilisesi (Ayios Ioannis Prodromos)
Hemen karşısında bulunan Aya Yani Kilisesi’ne gidiyorum. Daha iskeleye yanaşırken göze çarpan bu muhteşem yapının tarihi 822 yılına uzansada yapı günümüzdeki halini 1899 yılında almış. ⛪️ Kilisenin altında bir zindan olduğu biliniyor ve Aziz Methodios’un II. Mikhail tarafından hapsedildiği, imparator Theophillos tarafından serbest bırakılana dek 7 yıl boyunca esir kaldığına inanıldığı için kilise, Aziz Methodios’a adanmış.🙏🏻
Burgazada Camii
Biraz ilerde Burgazada Camii’ni görüyorum. Adanın tek camisi olma özelliğine sahip. 1953 yılında, İstanbul’un fethinin 500. yılı anısına yaptırılmış. Ve şahane bir manzaraya sahip.⛵️
Aya Yorgi Garipi Manastırı
Biraz daha ilerledikten sonra duruyorum çünkü yeşillerin arasına karışmış mavi beyaz bir yapı görüyorum. Gelin bu yapıyı hep birlikte tanıyalım!💙 Aya Yorgi Garipi Manastırı: İlk halinin 1728 yılında yapıldığı söyleniyor ancak 1741 yılında çıkan yangında hasar gören yapı, bugünkü halini 1897 yılında almış. 1917 Bolşevik Devrimi’nden kaçan Beyaz Ruslara ev sahipliği yapmış. 1999 depreminde hasar görmüş ve 2005 yılında restore edilerek tekrar açılmış. İyi ki açılmış.🙏🏻
Madam Martha Koyu
Madam Martha Koyu’na doğru yola koyuluyorum. Mısır asıllı Madam Martha, 1920’de Mersin’de dünyaya gelmiş. Türkiye’nin ilk balerinlerindenmiş.🩰 Evlendikten sonra eşiyle Burgazada’ya yerleşmiş. Eski adıyla “Halikya” olan bu koya sık sık gider, koyun temizlik ve bakım işleriyle de ilgilenirmiş. Renkli taşlardan takılar yapar, çocuklara hediye edermiş.🌸 Madam Martha’nın intiharından sonra, ada halkı bu koya onun ismini vermiş. O günden bu güne onun ismiyle anılan koy, adanın en meşhur yerlerinden biri ve Yassıada’nın tam karşısında yer alıyor.🍃
Bayrak Tepe
Bayrak Tepe’ye doğru yol alıyorum. Adayı en tepeden görmek için sabırsızlanıyorum. Epey bir yol katettikten sonra oradayım. Maviyle yeşilin birleştiği yerde, tüm ada ayaklarımın altında!⛅️🍃
Hristos Manastırı
Burada beni bir sürpriz bekliyor: Hristos Manastırı! Yapının bugüne ulaşamayan ilk halinin Makedonyalı Vasil tarafından (865) yaptırıldığı biliniyor. Bugün gördüğümüz yapının tarihi ise 1603 yılına uzanıyor. Bahçesinden içeri girdiğimde beni çiçeklerle karşılayan yapı, aynı zamanda arkeolojik bir alandaymışım hissi uyandırıyor.🕵🏼♀️
Adanın büyük bir bölümünü gezdikten sonra geriye tatlı bir yorgunluk ve çektiğim bu fotoğraflar kalıyor. Yine yeşile doyamıyorum ama gördüğüm kâr diyip veda ediyorum. Adadan ayrılmanın tatlı hüznünü ve tekrar gelmenin heyecanını aynı anda yaşıyorum. Ve iyi ki diyorum, iyi ki biraz da olsa ölümsüzleştirebiliyoruz anı.📷 Şimdi çocukluğumla konuştuğum gibi, yıllar sonra da gençliğimle konuşacağımı biliyorum. Çektiğim fotoğraflara ve onlar hakkında yazdığım yazılara bakıp “Ne tatlısın!😍” diyeceğimi de. Keşfetmenin, ait hissetmekle bir ilgisi olmalı. Ne kadar keşfedersem, o kadar ait hissediyorum dünyaya. Bir sonraki keşifte görüşmek üzere!🙋🏼♀️🍋