Bazen bir şarkının ya da bir şiirin derinliklerine dalıp hep şunu sorduk kendimize, o dizelere dair: “Acaba hiç bu kadar sevmediğimiz için mi bu satırları biz yazamadık, yoksa bu satırları yazamadığımız için mi hiç bu kadar sevemedik?” Hepsi birbirinden zor sorular ama cevabı belli. Kiminin yaratılışı zanaatçi; kiminin ise sanatçıdır. Yani, yaratılıştır işin özü. Herkesin bir şiiri, bir şarkısı ve içinden atamadığı bu tür cümleleri vardır ve insan en uygun zamanı bekler bunları kullanmak için.
Özet olarak beni etkilediği gibi muhtemelen birçok kişiyi de aynı seviyede etkileyen; belki de daha fazla bir girdaba sokan satırların yazarıdır Turgut Uyar. ‘’Bir bozuk saattir yüreğim, hep sende durur‘’ der ve herkes o cümlede durur; bakakalır; duygulanır. Bu şiirin bu cümlesini kim bilir kaç kişi yazmış olmak isterdi tahmin edemiyorum. Aslında bir miktar da Tomris olmakta mesele. Çünkü birini bu denli sevdirecek güzelliğe ya da inceliğe sahip olmak da azımsanacak bir iş değildir. Çünkü Turgut Uyar alışılmış cümlelerin o kadına yakışmayacağını düşünecek kadar ince ruhlu biriydi. Bambaşka bir şiir yazmalıydı ve bu şiiri yazdı. Aradan yıllar geçmesine rağmen binlerce insan, hala aynı güzellikte şiir yazamaya erişebilmenin savaşını vermektedir. Elbette güzel şiir yazan ustalar mevcut olabilir ama bu duyguları bu seviyede verecek ve dinlerken size o anı hayal ettirebilecek bir eser sanırım yoktur. İşte o muhteşem ötesi satırlar:
Senin için alışılmış şeyler söyleyemem sana yaraşmaz
Kış gecesi amcamızdır bahar yakından kardeşimiz
Alır başımı Erzincan’a giderim seni düşünmek için
Dörtlükleri bozarım çünkü dağlar ne güne duruyor
Kıyılar ve eskimeyen her şey seni anlatmak için
Bir bozuk saattir yüreğim hep sende durur
Ne var ki ıslanır gider coşkunluğum durmadan
durmadan
Dağ biraz daha benden deniz her zaman senden
Hiçbir dileğimiz yok şimdilik tarihten coğrafyadan
Kimselere benzemesin isterim seni övdüğüm
seni övdüğüm zaman
Güzel bir çingene yalnız başına dolaşmalı kırlarda
seni övdüğüm zaman
Turgut Uyar
Bütün mesele, gerçekten sevebilmekteydi. Bütün mesele, aşkın kimde yaşadığındaydı. Kaç kere olduğu değil; gerçek olup olmadığıydı. “Aşk söz konusu olduğunda, ikinci de üçüncü de sonuncu da ilkti” demişti ölmeden bir süre önce ama,
asıl mesele,
gerçek aşkı kimde yaşadığındaydı….