Ne olur boynuz kulağı geçerse? Geçsin efeniiimmm…
O kulakların duyduğu çirkin, fesat bir melodiyse kalpten tebrik çıkmaz, elden engel doğarmış. Karşıtım doğruysa ha bi de zeval gelecekse bilmem kaç santimlik yukarıda durduğu basamağa, omuz silkinir. Bacağımı birazcık kaldırınca ben de oradayım işte. Peki bu insancıklara bakarken aynı yerden, aynı şeyi mi görüyoruz acaba?
Antibilim miymiş ahlak da, konuşmayalım? Ansiklopedileri raflara yerleştirirken bir elle, diğer elinizle kalbinizin tozunu alsaymışsınız da sussaymışım ben de. Gerçi bilirsiniz zaten ben pek konuşmam sizinle. “Hayır efendimler, topuğuna sıkacakmışım gibi kaçmalar -tak tak tak-, x, y, z burda mı’lar yani yoklamalaaaarr -bunun kalp versiyonunu da icat etsek mi?- vallahi kalırsınız bu dersten hemmiii de yoklamadan.
Ne olmuş teorilerden konuşmamışsam, edebiyat yapmışsam, şiir okumuşsam? Size kalsa -ohh iyi ki de bana kalıyor- kurallarla yazmalıymışım bu dizeleri. Dörtlükleri, kafiyeleri, ölçüleri ağzıma sakız yaptım. Bu da balonum -paattt-. Bilim aromalı, seversiniz diye. Şaka şaka terbiyeli kızımdır içimde patlatıyorum. Kulağımın melodisi içim yani.
Tamam hepinizden nefret ediyor değilim. Hem ben zaten kimseden nefret etmem ki… Aynı melodiyi dinlediğim büyük büyüük büyüüüklerim… Kalbimi onlar genişlettiler. Siz de varsınız ama onlar büyük ya işte, daha fazlalar. Yoklamadan hiç kalmıyor onlar. İki elini de kullananlar. AHH! KOCAMAAANNNLAARR! Karşılıklı bilim aromalı sakız patlatıyoruz, terbiye-siz değiliz. Biraz şairiz, biraz filozof, bazen kazan kaynatıcısı -sizli fokur fokur- ama yanlış anlamayın sıcacık olun diye. Gerçi affedersiniz, sizde yanlış olmazdı.
Ne olur boynuz kulağı geçerse? Geçsin efeniiimmm…
Alın bilim aromalı sakız -paaatt-. Melodiniz değişsin diye.