Yolu uzun süre aşka düşmemiş bir adama denk gelirse yüreğiniz, çalkalayın! zira dibine çökmüş olabilir seven yanları..
Hepimizin başrolünün “Halil Sezai” olduğu bir sahnedeyiz. Dibimize bıraktıklarımızla başkasının çöküşlerinin şahidiyiz bu oyunda. Bir köşeye fırlattığımız seven yanlarımızla kendi acımızla ama yalnızca kendimizinkiyle uçsuz bucaksız düşüyoruz.
-Sen kimsin?
–Uzun zamandır hiç kimse
-Biri olmak lazım, en azından biri için
Hiç kimse olduğumuz o uzun zaman bitti. Artık hepimize “biri için biri olmak” vakti gelmedi mi?
Zaten eksiğiz daha ne kadar azalabiliriz ki!
Yüreğe bir yürek daha katarcasına, her eksiği tamamlarcasına avuçlarımızda biriktirelim aşkı. Basitleştirmeden, üç harfe sığdırmadan dolduralım birbirimizin hayatını.
Senden başka gidecek ne yer ne de yol biliyorum..
Ezberlediğimiz kaldırım taşları var sokaklarımızda. Kime sorsak “senden habersiz beni tarif ediyor.” Sahi ya hangi zaman dilimi bizi bu kadar “bir” kıldı birbirimize? Aralığın ortasında kış günü üşümeyi bıraktık, önce yağmurda aynı şemsiyeye sığındık sonra oturup sahilde bir simidi bölüşür olduk. İlk kalabalığa ardından hayata karıştık. Her şey olması gerektiği gibi olmaz bazen, ufacık bir ayrıntı tüm hayatımızı değiştirir. Belki bir kavanoz incir reçeli, belki de sıcağı yüreğimize işlemiş bir bardak kış çayı… Bilemeyiz!