Şüphesiz ki Atıf Yılmaz Türk sinemasında 20. yüzyılın en dikkat çeken yönetmelerinin başında geliyor. Birçok filmiyle başarılara imza atmış ve sinemasında toplumsal sorunları ele almaktan çekinmemiştir. Cesaret demişken bu filmi işlerken kendisini anmadan geçemeyeceğimiz bir isim daha var ki…
‘’Asiye Nasıl Kurtulur’’ epik tiyatronun Türkiye’deki ilk temsilcilerinden Vasıf Öngören ’in eseridir. Kendisiyle aynı dönem şartlarında yaşamış olan Atıf Yılmaz bu filminde ülkemizdeki seks işçiliğinin kulisine girerek çoğunlukla onlara atfedilmiş isimden başka yaşayışlarını bilemediğimiz kadınların serüvenlerine tanıklık etmemizi sağlıyor. Film, tiyatro oyunuyla aynı kronolojik çizgide ilerlemekle beraber metnin anlatış biçimine de sadık kalmıştır. Film boyunca oyun içinde oyun oynanarak seyircide bir yabancılaştırma etkisi sağlandığı söylenebilir. Özellikle Fuhuşla Mücadele Derneği Başkanı Seniye Hanım karakterinin olaylara müdahale şansının veriliyor olması seyirciyi bir vicdan muhakemesine götürüyor ve filmle seyirci arasında aktif bir iletişim gerçekleşiyor.
“ Unutma yeğen senin için bir tek hedef vardır, sadece bir tek, kâr!’’
Asiye annesinin geçmişini daima kendi yaşantısındaki aynada görüyor. Film boyunca birçok baht dönümü yaşasa da kurtuluş yolundaki ilk ipucunu çalıştığı fabrikada hem tacize uğrayıp hem fabrikanın menfaati uğruna kovulduğunda alıyor. Aklına kazınan tek kelime. Kâr…
‘’Adı ne olursa olsun yaşamaya mecbursun.”
Böylelikle film yalnızca feminist teori açısını işlemekle kalmıyor aynı zamanda kapital düzenin getirilerine de örnekler sunuyor. Metin açısından birçok acıklı sayılabilecek sahne olsa da filmin hiçbir karesinde dramatik bir hava yaratılmamıştır. Episodik biçimde ilerleyen sahne geçişlerine dans ve şarkılar koyularak müzikal bir sunuş oluşturulmuştur. Dolayısıyla bu serüven acımamız gereken bir kadının hayatı değil gerçekle yoğrulan bir mücadelenin göstergesi haline geliyor. Olaylar seyirciyi ağlatmıyor aksine anlatıcının sorduğu sorularla Asiye’nin çıkmazı için fikirler üretmesine olanak sağlıyor. Fuhuş Dernek Başkanı karakterinin çözümleriyle hikayenin oluş zamanında değişmesi filmi mutlak bir ileti kaygısından ileri taşıyıp tartışma ortamı yaratmasına önayak oluyor. Fakat Seniye Hanım’ın Asiye için çizdiği yollar ne derece özgün ve toplumsal yargılardan uzak, elbette ki tartışılır.
“Artık can günüdür.
Davranmayan delidir.
Savaşmayan ölüdür.
Bizim gibiler için.”
Ve sonunda hikaye öyle bir ilerler ki film başa dönmüştür. Artık eti değil, parası sermayesidir. Asiye gücünü kullanırken eski devranı mı döndürecek yoksa yeni bir yol mu çizecek? Umarım bu serüveni izleme zevkine erişirsiniz.
‘’Ben de kurtuldum işte
Ben de öğrendim artık
Bu düzende yaşamanın sırrı…’’
İyi seyirler…