Sovyet rejiminin dışladığı dahiyane bir yazardır Mihail Bulgakov. Stalin rejiminden dolayı kitapları yasaklanmış, birçok kitabı seneler sonra yayımlanabilmiştir. Usta ve Margarita da yazarın ölmeden önce bitiremediği ancak son günlerine dek üzerinde itinayla çalıştığı olağanüstü ama bir o kadar da gerçekçi bir romandır…
Eserimiz 1930’lu yıllarda Moskova’da geçmektedir. Kitabın ilk sayfalarında maiyeti ile birlikte Moskova’ya gelen ve kendini kara büyü uzmanı olarak tanıtan, iyi giyinimli ve konuşmasıyla dikkat çeken biri çıkar karşımıza. Bu kişi Şeytan’ın ta kendisidir ve Berlioz ve Bezdomnıy adlı edebiyat kişiliklerine kendini Profesör Woland olarak tanıtır. Bu karakterler arasında geçen konuşma ise oldukça eğlencelidir. İki arkadaş olan Bezdomnıy ve Berlioz tanımadıkları bu yabancıyla Pontius Pilatus, İsa ve din üzerine münazara ederler ama karşılarındakinin şeytan olduğunu bilmeden! Daha ilk bölümden ardı arkası kesilmeyecek talihsiz, bir o kadar da heyecanlı ve korkutucu felaketler gelmeye başlar Moskova’daki insanların başına. Kitabın ilk bölümü’nün isminden dahi bir ders çıkarılabilir aslında: Tanımadığınız Kimselerle Asla Konuşmayın. Kim bilir konuştuğunuz kişi şeytan olabilir!
Peki nedir veya kimdir bu Usta ve Margarita? Bir tarafta yazdığı romanla hayatına küsmüş Usta vardır, öbür taraftaysa onu tüm kalbiyle seven aşığı ve yol arkadaşı Margarita. Bu iki karakter, şeytan ve maiyeti, yardımcı karakterlerle beraber bizi insan ilişkilerine, insan beyninin derinliklerine götürürler. İnsan nasıl delirir,çok ehemmiyetli olan canı için neleri feda edebilir ve tabi ki bitmek bilmeyen para sevdası için neler yapabilir gibi hem geçmiş hem de günümüzde geçerliliğini koruyan insan özelliklerini öğreniriz Bulgakov Bey’in kaleminden.
”Bu insanları oldukları gibi kabul etmek gerek. Parayı seviyorlar ama bu hep böyle oldu. İster deri, ister kağıt, ister bronz, ister altın olsun, insanlık parayı sevdi. Akılları bir karış havada elbette. Ama ne önemi var? Acıma duygusu ara sıra yüreklerinin yolunu buluyor. Özellikle basit insanların yüreklerinin.’’
Kitap oldukça yoğundur; tarihi, siyasi ve dini bilgiler barındırır içinde. Lakin yazarın keskin ifadeleri ve romanın zikzaklı kurgusu okurken hızla sayfaları çevirmenize sebep olur. Kitabı bitirince sadece bir roman okumuş gibi hissetmeyiz; İsa’nın çarmıha gerilmesini, Paskalya zamanını, dönemin Rus kişiliklerini ve yaşantısını öğrenir, yeri gelir bunları daha iyi anlamak için araştırma yaparız. Ayrı ayrı konuları çok güzel bir şekilde bağlayarak kitabın sonunu getirir Mİhail Bulgakov. Kitabı okumadan önce beni korkutacağını düşündüğüm şeytan ve maiyeti, kitabı bitirdiğimde aslında en hak verdiğim ve güvendiğim karakterler olup aklımın bir köşesine kazındılar. Asıl korkmamız gereken dedim yine kendi kendime biziz, yani insanlar. İkiyüzlülük, yalan, iftira ve daha birçok nahoş kelimeyle uyum içinde olabilen biz insanlarız korkmamız gereken.
Usta ve Margarita, hepimizin en az bir kere okuması gereken bir kitap. Ne diyeyim efendim okuyun, okutun bu kitabı. Makalemizin sonunu kitabın başlangıcındaki Faust göndermesiyle bitirelim o zaman:
“Söyle kimsin sen?”
“Sonsuza dek kötülüğü isteyen, ama sonsuza dek iyilik yapan bu gücün bir
parçasıyım.”