Yaşam içerisinde görülebilecek en iyi insan büyük olasılıkla, Budala romanında gördüğümüz Lev Nikolayeviç Mişkin (Prens Mişkin) olmalı. Herkes tarafından “budala” olarak adlandırılan Prens Mişkin, içten içte zeki olmasına karşın, saf görüşlülüğü ile içerisinde pek hazırlıksız kaldığı gerçek yaşamda büyük budalalıklar eden bir karakterdir. Yaşadığı hastalık nedeniyle günden güne budalalaşmış, İsviçre’de tedavi görmüş ve yeniden Rusya topraklarına dönmüştür. İlk olarak akrabalık bağı bulunan Yepançin ailesine ziyarette bulunmuş, budalalıklarına henüz bu ilk ziyarette başlamıştır. Göze çarpan ilk kayda değer olaylardan biri, Yepançin ailesinin uşağıyla gerçekleştirmiş olduğu konuşmadır. Aile tarafından konuk edilmeyi beklediği bekleme alanında ailenin uşağı ile yaptığı bu konuşmada, ölüm cezası üzerine uzun uzadıya konuşur. Onun, yüce bulduğu meseleler hakkında yaptığı bu uzun konuşmalar, insanlar tarafından budalalık olarak görülmekte, anlamsız bulunmakta ve Prens’in sahip olduğu düşüncelerini açıklama heyecanı alaya alınmaktadır. Bu konuşmada eserin yazarı Fyodor Mihayloviç Dostoyevski, gerçek yaşamında son anda kurtulduğu ölüm cezası ile ilgili düşüncelerini bizlere sunmaktadır. Ölüm cezası gerçekleşene dek yaşanan o birkaç dakikanın uzunluğu, bizzat bu uzun vakti yaşamış bulunan Dostoyevski tarafından, Prens Mişkin aracılığıyla bizlere izah edilmektedir.
Dikkat: Bu noktadan sonra spoiler mevcuttur.
Mişkin, sonraki serüvenlerinde içine girdiği bu yaşamda iyi, kötü bir yer edinmiştir. Nastasya Filipovna ve Aglaye İvanovna arasında seyreden duygusal yaşamı, iki kadına birden aşık olmasıyla karmaşık bir hale gelmiştir. Nastasya Filipovna’ya karşı merhametten ileri gelen, Aglaye İvanovna’ya karşı ise bundan daha farklı duygularla tezahür eden aşkı, Mişkin’in farklı zamanlarda farklı durumlar içerisine girmesine neden olmuştur. Bu konuda en can alıcı noktalardan biri ise, Nastasya Filipovna ile Aglaye İvanovna’nın Prens Mişkin’in önünde tartıştığı kısım olmuştur. Burada Nastasya Filipovna rakibesine, Prens hakkında şu minvalde sözler etmiştir. “İster misin? Bir emir vereyim ve seni bırakıp benimle yaşasın.” Prens Mişkin’in ne yapacağını bilemeyen insanlara mahsus tavrını gören Aglaye İvanovna ise evi ağlayarak terk etmiştir. Burada Prens Mişkin’in dış dünyanın tüm bed yanlarından arınmış fakat hayatını daha da zora sokan saflığıyla karşı karşıya kalırız.
Bir diğer nokta ise Aglaye İvanovna’nın, Prens Mişkin’le tanışmak üzere insanların çağrıldığı davet hakkında Prens’e yaptığı uyarılardır. Herhangi yüce bir mesele hakkında uzun bir konuşma yapacak olursa bunun kendisini eğlendireceğini fakat bir daha asla kendisiyle konuşmayacağını söyler. Mişkin ise daha dikkatli olacağını fakat mutlaka bir budalalık yapacağını söyler. Kaldı ki bu davette Katoliklik üzerine yaptığı uzun bir konuşma ile korktuğu başına gelir. Mişkin, esasen bir budala değildir. Ancak sahip olduğu hastalık, budala gibi görünecek kadar iyi bir insan oluşu onu eserde defalarca hakkında “Budala!” denen bir kimse yapar.
Eserin sonu hakkında bilgi vermek doğru olmasa da şunu belirtmek gerekir. Hem Nastasya Filipovna’ya, hem de Aglaye İvanovna’ya duyduğu sevgi, kurulabilecek iki farklı yaşamı da ziyan etmiştir. Okuyucu, eseri bitirdikten sonra muhtemel ki buna benzer bir yorum yapacaktır.
Son olarak, şayet Dostoyevski’nin bu muazzam eserini okuduysanız, eserle aynı ada sahip, 2003 Rus yapımı diziyi de seyredebilirsiniz. Yevgeniy Mironov’un başrolünde Prens Mişkin’i canlandırdığı bu dizi, eseri hemen hemen birebir olarak aktarmaktadır. Son derece önemli Rus oyuncuların yer aldığı dizi, ortalama ellişer dakikalık on bölümden meydana geliyor.
Not: Prens Mişkin rolüyle Rus oyuncu Yevgeniy Mironov. Görsel kino-teatr.ru adresinden alınmıştır.