“Bu kitabı, eski Normandiya topraklarının bir köşesindeki konuksever ve özgür kayalıklara, küçük ama asil bir denizci topluluğunun yaşadığı, benim de şu anki sürgün yerim ve belki de gelecekteki mezarım olan, tatlı ve çetin Guernsey Adası’na ithaf ediyorum.”
Victor Hugo, Deniz İşçileri Önsözü
Dünya edebiyatına yön vermiş Fransız yazar Victor Hugo’nun insanoğlunun yaşamını anlamlandırdığı üçlemede son sırada bulunan “doğa”yı özüne alan kitabı Deniz İşçileri, kanaatimce insan sınırlarının ve sınırsızlıklarının beyanı ve doğanın haşin kuvvetinin muazzam bir tasviri niteliğindedir.
Hugo, “Din, toplum ve doğa, insanın mücadele verdiği üç alandır. Bu üç mücadele alanı aynı zamanda üç ihtiyacına tekabül eder; inanması gerekir, bundan tapınak doğar; üretmesi gerekir, bundan şehirler doğar; yaşaması gerekir, bundan saban ve gemi doğar. Ama bu üç çözüm, içinde üç savaşı barındırır…” diyerek din mücadelesinde Notre Dame’ın Kamburu’nu, toplum mücadelesinde Sefiller’i ve doğa mücadelesinde Deniz İşçileri’ni kaleme almıştır. Deniz İşçileri’ne nazaran ilk iki eseri, oldukça bilinmekte ve çokça okunmaktadır.
Deniz İşçileri, Victor Hugo okuyanların bildiği üzere kendisi olayları anlatmadan evvel uzun kişi ve mekân tasvirleri yapmaktan haz duyar, kitapta geçen bilumum kişi, mekân ve olayın tasvirinin oldukça kuvvetli olduğu, ancak ilk 150 sayfadan sonra okurun içine çekildiği ve Romantizm’in bir hayli hissedildiği 1866 yılı yazılı romandır.
Yaşam içinden gitgide çekiliyor, o bunu pek fark etmiyordu.
Victor Hugo, Deniz İşçileri, sayfa 284
Mutluluk denen o uçurumun kenarında tuhaf duraksamalar vardır.
Victor Hugo, Deniz İşçileri, sayfa 428
Roman; Gilliatt, Déruchette, Mess Lethierry ve Sieur Clubin karakterleri ana ekseninde ilerler. Bana okurken bir hayli Martin Eden’ı anımsatan Gilliatt, Guernsey’li, yalnız, güçlü, yabani sayılabilecek kadar az insanla muhatap olan, kimisinin yaşadığı ev yüzünden onun şeytanın oğlu olduğunu düşündüğü, kimisinin de insanları iyileştirme gücüne sahip olduğunu sandığı genç bir balıkçıdır. Kanaatimce Gilliat; müthiş bir iradenin, insanoğlunun mücadelesinin ve hudutsuz aşkın timsalidir. Gilliatt’ın sevimli ve narin Déruchette’e duyduğu bu hudutsuz aşk; ileride onun hayatının tamamını değiştirecek, Gilliatt’ın türlü maceralara atılmasına sebep olacaktır.
Gilliatt ve Şeytan Balık, Joseph Carlier’in heykeli (1879)
Zarafet sahibi bir vahşi, korkunç bir korkusuz, hayatını gemisi Durande ve yeğeni Déruchette’e adamış Mess Lethierry’nin biricik Durande’unun insanoğlunun tüm yüzlerini içerisinde barındıran Sieur Clubin kaptanlığında haşin Douvre kayalıklarına çarpmasıyla romanın olay örgüsü başlar. Guernsey’in ilk vapuru Durande, dehşetin en damıtılmış haliyle mevcut olduğu acımasız Douvre kayalıklarında ölümüne terk edilirken Durande’un motorunu kurtaran denizci ile Déruchette’nin evleneceği sözü üzerine Gilliatt’ın amansız mücadelesine tanık olacaktır. Gilliatt; Douvre kayalıklarında sadece yaşam mücadelesi vermeyecek, doğaya direnmenin, doğaya başkaldırmanın ve itaat etmenin hudutlarında gezinecektir. Gilliatt’ın tüm mücadelesinde, tüm kaybedişlerinde ve zaferlerinde ona eşlik eden yegâne insani duygu, Déruchette’ine duyduğu insanüstü aşktır.
Gilliatt’ın Déruchette gibi bir uçurumu vardı.
Victor Hugo, Deniz İşçileri
Okur; Douvre kayalıklarında Gilliatt ile mücadele ederken, şeytan balığın uzuvlarını yüzünde hissederken, Mess Lethierry’nin Durande’une yüklediği manayı içselleştirirken ve Sieur Clubin’de insanoğlunun gerçek yüzünü bir kez daha görürken bir yandan amansız bir mücadelenin heyecanlı temposuna tutunacak ve en nihayetinde felsefi bağlamda Hugo’nun savunduğu mutlak kusursuzluğun varlığına ulaşacaktır.
Her gece yeniden başlayan bu karmakarışık can çekişmede gözlerini kapıyorlardı.
Victor Hugo, Deniz İşçileri
Tüm tasvirleri, olay örgüleri ve karakterlerin işlenmesiyle Deniz İşçileri, kanaatimce Victor Hugo’nun tüm birikimlerini yansıttığı en önemli eseridir. Okuma bittiğinde hazin ve kalp kıran sonunu reddedecek ve uzunca bir süre Gilliatt’ı düşüneceksiniz. Deniz ve felsefenin aynı romanda geçmesi, şahsımın mütemadiyen hoşuna gitmiştir. Bu bağlamda, Jack London’ın Deniz Kurdu eserine göz gezdirmenizi önerir, esenlikler dilerim.