Geleneksel Türk Dini inancı kapsamında eski Türkler yapılan ritüller, törenler gibi önemli günlerde yiyecek ve içeceklere büyük bir önem vermiştir.
Türkler hem yaşamlarını sürdürebilme hem eğlenme hem de dini amaçla da yiyecek ve içecekleri kullanmışlardır. Özellikle dini ve sosyo- kültürel uygulamalarda, kutlamalarda, adaklarda, saçılarda, kurbanlarda yiyecek ve içecekler yoğun olarak görülmektedir. Ancak, Türk mitolojisinde yer alan yiyecek ve içecek ürünlerinin daha çok Tanrı ve iyelere (ruhlara) sunulduğu kaynaklarda yer almaktadır (Bayat, 2010; Usta & Yaman, 2018).
Eski Türklerde doğum ve ölüm olaylarında çeşitli yemeklerden oluşan sofralar hazırlanmaktaydı. Et yemekleri bu törenlerde önemli bir yer tutmakta olup Yakutlarda süt gölünden bir damla süt ile insan ruhunun verildiği kabul edilmiştir. Ayrıca, çocuk doğduğunda bir hayvan kurban edilir ve başı kırılmadan pişirilirdi. Eski Türklerde ölümden sonraki yaşam inancı olması nedeniyle mezar üzerine çeşitli yiyeceklerin bırakıldığı da bilinmekte olup defnetme töreninde et ve kısrak sütü ikram edilmekteydi. Göktürkler cenaze merasimlerinde atı ve geyikleri kurban etmişlerdi. Oğuzların ölü yemeği için yüz- iki yüz arasında at kesip yediklerini İbn Fadlan Seyahatnamesi’nde belirtmiştir. (Akt. Kılıç & Albayrak, 2012; Uzun Aydın, 2019).
Geleneksel Türk inanışlarında en köklü olan ve günümüze ulaşan kurban geleneği olup (Arslan, 2017) tarihte insanlar Tanrılarını memnun etme, yardım dileme, tövbe, doğum, ölüm, evlilik, adak, ticaret ve şükür gibi sebeplerle Tanrılarına kurban sunmuşlardı. Kurban kesim şekli ve Tanrıya sunumu toplumdan topluma farklılık gösterse de zaman olarak belirli bir gün ya da ay ile sınırlandırılmamıştı. Göktürkler, Karluklar, Yakutlar ve Sagay Türkleri gibi Türk boylarının yıl içerisinde farklı zamanlarda kurban kesim töreni yaptıkları bilinmekte. Ayrıca, eski Türklerin yeme ve içmede kullandıkları hayvansal ve bitkisel ürünleri kutsal olduğuna inandıkları varlıklara kurban olarak sundukları da bilinmekte olup (Kılıç & Albayrak, 2012). Eski Türkler kurbanlarını kanlı ve kansız (saçı) kurban olarak ikiye ayırmışlardır (Avcı & Koç, 2019). Kanlı kurban olarak sunulan hayvanlar arasında at, keçi, koyun, deve, geyik, koç, öküz, sığır gibi hayvanlar yer almaktaydı (Kılıç & Albayrak, 2012; Potapov, 2012; Uzun Aydın, 2019; Akman & Köktan, 2019; Arslan, 2005; Ögel, 2010; Eğilmez, 2019).
Türk Mitolojisinde Dini Törenlerde Kullanılan Yiyecekler
Ural Tatarlarında ev iyesine kurban kesilirdi. Ev iyesinin insanlara görünerek kendi adına kurban kesilmesini istediğine inanılmaktaydı. Ev iyesinin istediği yapılmadığı taktirde evlerinin huzurlarının kaçacağı düşünülmüş ve kurban edilecek hayvanının tüylü olması gerektiği inancı nedeniyle daha çok kurban için koyun tercih edilmiştir (Karimova, 2016).
Altaylarda ise Cılgayak bayramı, “doğulan” anlamına gelen tutulan yani mart ayının 18. ile 25. günleri arasında ayın hilal şeklini aldığı zaman baharın gelişi ve yeni yıla giriş bayramı olarak kutlanmaktaydı. Altaylar için bu bayramın hem ibadet yönü hem de eğlence yönü varmış. Cılgayak bayramı kutlamaları için yemek hazırlıklarına neredeyse bir sene öncesinden başlanırmış ve baharın gelişini müjdeleyen sargay (çiğdem), kandık (zambak) ve köjnö (ravent) gibi yenilebilir çiçekli bitkiler kaynatılarak ipe dizilerek kurutulurmuş. Bu kurutulan bitkilerden mutlaka bir sonraki yıl kutlanacak Cılgayak bayramı için saklanırdı. Bayram geldiğinde insanlar geçmiş yılın zambağı ve çiğdemine ek olarak, koyun, inek veya at etlerinin kaynatılması ile köçö adlı çorba pişirilirmiş. Bununla birlikte dondurulmuş et, içine bal eklenmiş aarçı (süt kesiği) gibi süt ve süt ürünlerinden yapılmış çeşitli yiyecekler hazırlanırmış.
Çalkundular ise Altaylıların Cılgayak bayramının kutlandığı aya köörük ay derlermiş ve inanışa göre bir tür sincap olan körük, bahar geldiğinde yuvasından çıkan ilk hayvanmış. Çocuklar körük avlamaya çalışırlarmış ve avladıkları körüğün etini büyüklerine pişirtip yerlermiş. Ak Caῇ (Burhanizm) da Cılgayak bayramında din adamları ile dualar ederlermiş ve dualar bittikten sonra dini tören alanına getirilen yemekler yenirmiş (Gürsoy-Naskali & Duranlı, 1999; Dilek, 2014; Kıldıroğlu, 2020).
Ülgen (iyi olan her şeyi yaratan tanrı)’in yarattığı hayvanlardan olan at, Türkler tarafından kutsal kabul edilirdi. Ayrıca besin kaynağı olarak da at eti önemli yer tutardı. Ancak canlı kurban olarak seçilen at dâhil diğer hayvanların da eti ve sütü tüketilmemiş (Gürsoy-Naskali & Duranlı, 1999; Beydili, 2004; Kılıç & Albayrak, 2012; Parlardemir, 2018). Yakutlar kurban edilen atın etini yerler, derisini ve ayaklarını bir sırığa asarlardı (Dilek, 2014).
Türk Mitolojisinde Geleneksel Törenlerde Kullanılan Yiyecekler
Altaylarda tögü, Yakutlarda ise keries ahıılık, olarak adlandırılan cenaze yemeği; ölünün ardından 3,7,9 ve 40. günlerinde ölünün yakınlarının verdiği yemektir. Yemekte etin çokça bulunması istenir, tereyağ yenir ancak en önemli yiyecek lavaştır (Dilek, 2014).
Kesilen koyunun incik kemiği, bütün etleri ve kaburgalarından alınan etlerin yağıyla birlikte pişirilir. Sonra pişen etler üç parçaya ayrılıp tuzlamadan köçö adı verilen çorbası yapılır. Bu çorba elin tersiyle saçılır. Bu saçı insanların ayak basmadığı yerlerde ve gün batısından başlayarak yapılır. Saçı yapıldıktan sonra insanların karnı doyurulur (Gürsoy-Naskali & Duranlı, 1999; Dilek, 2014).
Şor Türklerinde ölünün 40. gününde ölen kişinin ruhunu akrabalarıyla uğurlamak için eve kam çağırılırdı. Ardından akrabalar ellerine birer kâse alarak kam ile birlikte batıya doğru hareket ederlerdi. Daha sonra kaseler bırakılır ve törenden önce şaman getirilen yiyeceği büyük bir kâsenin içerisine koyup kâsenin kenarını kırardı. Bu kâsenin yanına ateş yakardı ve sol eliyle yiyeceği ateşe atarak ölünün ruhunu beslerdi. Ateş sönünceye kadar akrabaları burada beklerdi. Ateş söndükten sonra da ruhun uğurlandığına inanılırdı (Usta & Yaman,2018).
Yakutlar ayıılar (iyi ruhların, tanrıların ve iyelerin genel adı) için yağ, yoğurt, bulamaç veya yemeklerden oluşan saçı sunarlardı. Doğumdan üç gün sonra ayııhıt (yaratıcı tanrıların genel adı) için yapılan uğurlama töreninde kadınlar gülüşerek yüzlerine yağ sürerlerdi ve suda kaynatılmış buğdaydan yapılan bir tür çorba olan salamat neşe içinde yenirdi (Dilek, 2014).
Hazar Türklerinde yeni doğum yapmış kadına kırk gün süreyle özel yemekler pişirilirdi. Annenin kırkı çıkana kadar evinden dışarı çıkmaz, eve et getirilmez ve anne de et yiyemezdi. Çiğ et ve kirli su da yeni doğum yapan annenin evinin üstünden geçirilmezdi (Yeşil, 2014).
Türkler tarafından atın kutsal olarak kabul edilmesi nedeniyle, Yakutlarda damat nişanlısını ziyaret ederken pişirilmiş at başını hediye olarak götürürdü (Dilek, 2014).
Türk Mitolojisinde Günlük Yaşamda Yer Alan Yiyecekler
Genel olarak eski Türklerin günlük yaşamlarında yer alan yiyecekleri geleneksel ve dini ritüellerde de görmek mümkündür. Örneğin, eski Türk yemek kültüründe at ve koyundan elde edilen gıda ürünlerinin önemli bir yeri olduğu görülmektedir. Ancak eski Türklerin günlük yaşamlarında geyik ve tavşanı avlayıp etlerini tükettikleri bilinirken (Günay ve Güngör, 1997,65; Kılıç ve Albayrak, 2012), domuz etini herhangi bir şekilde tüketmesi yasaktı (Kılıç & Albayrak, 2012). Çünkü domuz Erlik’in yarattığı hayvanlar arasındaydı bu nedenle eti yenilmezdi (Gürsoy-Naskali & Duranlı, 1999; Dilek, 2014). Bu bilgilere ek olarak, maddi açıdan durumu iyi olan Türklerin at eti, orta olanların ise koyun, kaz ve ördek etini tükettikleri de bilinmektedir (Kılıç & Albayrak, 2012).
Eski Türklerin eti konserve olarak sakladıkları ve tükettikleri görülmektedir. Konserve haline getirilen et ile bağırsağın içini doldurulur ve pişirilirdi. Bu pişmiş haline ise sucuk adını vermişlerdi. Sucuk yapımı bölgeye göre değişiklik gösterirdi. Bazı bölgelerde çok ince doğranıp kavrulmuş et, pirinç ve undan yapılırken bazı bölgelerde beyin, kuyruk yağı ve kan karıştırılarak yapılıyordu. At eti kullanılarak yapılan sucuğun yağı fazla olurdu ve bu yağı et yemeklerinin üzerine koyarlardı. Türkler için sucuk kadar kurutulmuş et olan pastırma da oldukça önemli bir besindi. Savaşa giden askerler, çok uzun süre bozulmadan kalabilen bir besin olması sebebiyle beslenmelerinde pastırmayı tercih ederlerdi. (Kılıç & Albayrak, 2012).
Yapılan araştırmalar doğrultusunda Türk toplumlarının önemli günlerinde veya günlük yaşamında yiyeceklere büyük önem verdiği görülmekte olup bugün hala ülkemizde özellikle bolluk, bereket ve sağlık ile ilgili konularda yiyecek ve içeceklerin önemli bir yeri olduğu görülmektedir. Ülkemizde yapılan düğün, sünnet, doğum ve cenaze törenlerinde ve dini bayramlarda uygulanan ritüeller buna örnek verilebilir.