Osmanlı şiirinin son klasik döneminin hitamında, kadîm şekiller ve hayaller
[Çavuşoğlu 1994: 500]
üzerine, güneşin ufukta kaybolurken İstanbul semalarından Asya tepelerine son bir ışık göndermesi gibi son bir parlaklık veren şiirleriyle oldukça şirin ve ilginç bir şahsiyet olarak durmaktadır.”
Leylâ Hanım’ın hayatı üzerine olan çoğu bilgi Osmanlıca kaynaklardan alınmıştır. Bu bilgiler sadece hayatı hakkında değil kendisinin şiiri ve karakteri üzerinde de önem arz etmektedir. Leylâ Hanım hakkında bilgi içeren eserlerden örnek vermek icap ederse bunlar: Tuhfe-i Nâ‟ilî, Fatin Tezkiresi, Lugat-i Târîhiyye ve Cogrâfiyye, Kâmusü‟l-A‟lâm, Sicill-i Osmânî, Osmanlı Müellifleri ve Meşâhir‟ün-Nisâ‘dır. bu eserlerde birbirini takip eden bilgiler şu şekildedir; Kazasker Moralızâde Hâmid Efendi’nin kızı Leyla Hanım, İstanbul’da doğmuştur. Dayısı Keçecizâde İzzet Molla’dır. Divanı bulunmaktadır. 1264/1848 yılında vefat ederek Galata Mevlevîhânesi’ne defnedilmiştir. Genel olarak eserlerde Leylâ Hanım’ın hayatı için yazılan bilgiler bu şekildedir.
Divanında yer alan şiirlerden de anlaşıldığı kadarıyla Keçecizâde İzzet Molla, Leylâ Hanım’ın çevresinde olan entelektüel kimliğe sahip kişilerden biridir. Aynı zamanda İzzet Molla Leylâ Hanım’ın üstadıdır. Kültürünü saray çevresinde de aldığı söylenebilir. Şiirlerinde sarayla olan alakası göze çarpmaktadır. Aileden gelen tesir ile Mevleviliği benimsemiştir. Hatta divanında Mevlana Celâleddîn-i Rûmî için kaleme aldığı methiyeler de bulunmaktadır. Şiirlerinde büyük şair Şeyh Galib’den etkiler hissedilmektedir. Buna ek olarak şu notu düşmek gerekir; Şeyh Galib’de Mevlevi şairidir.
Mizacı divanına yansımış, olumsuz yorumlara rağmen olduğu gibi şiir yazarak güçlü bir kişiliğe sahip olduğunu kanıtlamıştır. Şiirleri konu bakımından naif, dili açık ve sadedir. Akıcı bir üsluba sahip olan şiirleri, okunduğunda insana vermiş olduğu hissiyat; genel olarak karşımızda gerçek bir sanatçının var olduğunu düşünmemize sebebiyet verir.
Divanını oluşturan şiirlerin biçimini incelediğimizde çok kapsamlı içerikler karşımıza çarpmaktadır. Şöyle ki: Leylâ Hanım Dîvânı‟nda altı adet kaside bulunmaktadır. Altı adet kasidenin yanında, eserde yer alan üç murabbadan ilki, Mevlânâ için yazılmış bir övgü, ikincisi, bir münacat, üçüncüsü ise bir mersiyedir. Divanda beş muhammes, on üç tahmis yer almaktadır. Leylâ Hanım Dîvânı‟nda iki müseddes ve üç tesdis aynı zamanda bir müsemmen ve iki tesmîn vardır. Divanda, II. Mahmut‟un kız kardeşi Esmâ Sultan için yazılmış bir terci-i bend bulunmaktadır. Leylâ Hanım‟ın Dîvânında, 55 adet tarih, ikisi Farsça olmak üzere yüz yirmi iki gazel bulunuyor. Söz konusu divanda, beş müstezâd, yirmi bir şarkı, beş lugaz, yirmi üç rubâ‟î, yedi kıt‟a, dört de müfred yer almaktadır.
Yazıyı bitirmeden güftesi Leylâ Hanım’a ait –Mef‘ûlü / Mefâ‘îlü / Mefâ‘îlü / Fe‘ûlün vezniyle yazılan- formu şarkı ve nazım şekli müstezad olan şiirine bakmış olalım:
Feryâdı mı gördükçe benim ey gü l-i rânâ
Gûş etme din aslâ
Hâk-i re hine düşse n’ola âşı k-ı şeydâ
Ey kâme t-i bâlâ
( Ey güzel, latif gül, feryat ettiğimi gördüğün halde beni asla dinlemedin. Ey uzun boylu güzel, bu aklını yitirmiş âşık senin yolunun toprağına düşse ne olur, bunda şaşılacak ne var? )
Kendisinin vefatı üzerine çoğu edebi şahsiyet şunları söylemiştir:
Kıbrısî-zâde İsmail Hakkı Efendi’nin “Tezkire-i Fatîn”deki tarihi:
“Aldı Leylâ’yı telef etti ecel Mecnûni”
Şeref Hanım ise:
“Hazret-i Leylâ Hanım göçtü verir elbet şeref
Hüzni tab’ı şairane, nazmı mevzune halel
Sağ olaydı derdi Mecnûn fevtinin târîhini
Adne aldı gitti Leylâ Hanım’ı Kays-ı ecel: 1264”
Osmanlı müellifler”inde:
“Evvelin zaidi sanisine oldu merhûn
Tûti-î şeker-i eş’âr idi göçdi Leylâ
Kıldı erbâbı dili rıhleti Leylâ Mecnûn”