“Dönüp dolaşıp bu şehre geleceksin sonunda.
Konstantinos Kavafis
Başka bir şey umma.
Ömrünü nasıl tükettiysen burada, bu köşecikte,
öyle tükettin demektir bütün yeryüzünü de.”
Hikâyelere konu olmuş, dilden dile sürüklenmiş, tarihin tozuyla hâlâ ayakta duran apartmanlar ve onlara ev sahipliği yapan bir Beyoğlu… Mehmet Akif’ten Anjel Hanım’a kadar uzanan yolculuğumuzun ilk durağı, İstiklal Caddesi üzerinde bulunan Botter Apartmanı’na göz atalım:
Botter Apartmanı
Modayı kalbinde taşıyan kadın, Jean Botter. Hollanda asıllı modacımız, 19. Yüzyıl sonlarında Sultan Abdülhamit’in özel terziliğini yapmıştır. Osmanlı sarayında diktiği kıyafetlerle herkesi kendine hayran bırakan Botter, sıfırdan başlayarak zirveye ulaşmanın timsalidir. Sarayda herkesçe tanınan modacımız kendine yetenekli bir mimar bulur ve hem kıyafetlerini tasarlayacağı hem de içinde evini barındıran bir apartman inşa etmek ister. İsveç Büyükelçiliği’nin yanında bulduğu arsaya yedi katlı bir bina diktirmekle işe başlar. Yetenekleriyle dilden dile konuşulan mimar Raimondo D’Aronco tarafından tasarlanan apartman, Pera’nın en ünlü binalarının başında gelmektedir. İşlek bir caddede konumlanmasından ötürü binanın girişi ayrı bir öneme sahiptir. İlk katta Botter Modaevi’nin prestijini temsil eden giriş bölümü ve apartmanın üst katlarında ise Botter Ailesi’nin hayatlarını idame ettirdiği salonlar bulunmaktadır. Zamanında adından sıkça söz ettiren Botter Apartmanı günümüzde kullanılmamakta ve restore edileceği günü beklemektedir.
Frej Apartmanı
1905’li yıllarda Selim Hanna Frej tarafından yaptırılan ve Şişhane’de bulunan Frej Apartmanı’nın trajik bir hikâyesi var. O yıllarda Pera sokakları apartman modasına ayak uydurmaya çalışıyordu ve Frej de Botter gibi Art Nouveau stilinde yapılmıştır. 300 metrekareden oluşan yapı dört kattan oluşmaktadır. Aslen Lübnanlı olan Mösyö Hanna Frej, civarın önde gelen isimlerinden biridir. Zenginliği dillere destandır ki zamanında devlete bile borç para verdiği söylenir. Tıpkı Frejler kadar zengin olan bir diğer aile de Glavaniler’dir. O dönemlerde Pera’nın yarısının bu aileye ait olduğu bilinirmiş. İstanbul sosyetesinin vazgeçilmez iki ailesi mal varlıklarını büyütme adına çocuklarının izdivaçlarına karar verirler. Hanna Bey ile Glavaniler’in kızının evliliğinden üç çocuk meydana gelmiştir, ikisi erkek biri kızdır. Çocukların doğumundan sonra Mösyö Hanna Frej bu binayı yaptırır ve binanın dış cephesinde bulunan çocuk figürlü heykellerin, Selim Hanna Frej’in çocuklarını temsil ettiği rivayet edilir. Osmanlı Devletinin çöktüğü zamanlar, ailenin biricik kızı Anjel Hanım’ın da evlilik yaşının geldiği zamanlardı. Anjel Hanım için yeni şartlara adapte olmak zor gelmişti ne de olsa çocukluğundan beri süregelen alışkanlıklarını bırakacaktı.
Yine bir gün İstanbul sosyetesi arasında bulunan Anjel Hanım’ın kulağına Feridun Bey hikâyeleri ulaşır. Anlatılana göre Feridun Bey, Kurtuluş Savaşı’nda bir Yunan komutanını Dumlupınar’da teslim alarak ünlenmiştir. Genç kızların hayalini kurduğu bu adama Anjel Hanım uygun görülerek evlilikleri gerçekleştirilir ve Anjel Hanım artık Aysel Hanım’a dönüştürülmüştür. Feridun Bey’in başarılarla dolu bir hayatı olmuştur. Cepheden cepheye savaşmış, müdürlükler yapmış, birden çok okul bitirmiştir. Tam bir İstanbul aşığı olan bu bey ile her davette birbirinden farklı giydiği şapkalarla tanınan Aysel Hanımın yaşları ilerleyince binayı Sarkuysanlara satarlar. Nişantaşı’na yerleştikten sonra Feridun Bey’in hastalıkları artar ve tedavi olmasına rağmen hayatını kaybeder. Kimisi geçirdiği kalp krizi sonucunda öldüğünü kimisi de ayağının kırılmasından sonra iyileşemediği söyler. Aysel Hanım’ın yakasını mirasçılar bırakmaz ve zamanında herkesin konuştuğu bu gösterişli kadının etrafı onu akıl hastanesine kapatmak isteyenlerle dolar. Düşmanları onu hastaneden sonra huzurevine yollar ve Aysel Hanım’ın elinde avucunda bir şeyi kalmadan dünyadan göç eder. Zamanında herkesi zirveden selamlayan Anjel Hanım, dibi görmüş bir Aysel olarak hayattan ayrılır. Arkasında birçok hatıra bırakan Frej Apartmanı mı? Restorasyonunu bitirip otel olmayı bekleyen güzide eserlerimiz arasında yer alıyor.
Mısır Apartmanı
Diş hekiminin yakınlarda olmasından dolayı Atatürk’ün ara sıra uğradığı, bir zamanlar Mehmet Akif’in konakladığı Mısır Apartmanı’nda sıra… Üç kıtaya hükmeden bir devlet Osmanlı Devleti. Hal böyle olunca da düşmanları başından eksilmezmiş. Devletin zayıflamaya başladığı dönemde Mısır valileri emirleri dinlemez, başlarına buyruk davranır olmuşlar. Mısır, Osmanlı için en önemli şehirlerden biriydi çünkü zenginlikleri ve alınan en büyük vergiler Mısır’dan geliyormuş. Fakat devletin çöküşü Mısır’ı harekete geçirmiş ve savaş açmışlar. Savaşın sonu bu sefer barış olmuş fakat Mısır yöneticileri ile padişahlar arasındaki kıskançlık ve güç gösterisi tükenmek bilmemiş. Hatta bu sebeple Mısır yöneticilerinin her biri nispet yaparcasına İstanbul’a köşkler, yalılar yaptırmış. O dönemde yıldızı parlayan Pera’yı Abbas Hilmi Paşa es geçememiş ve buraya bugünkü Mısır Apartmanı’nı inşa ettirmiş.
Ermeni bir mimarın (Hosvep Aznavuryan) elinden çıkan binanın ilk hali kışlık konak olup altı kattan oluşmaktadır. Abbas Hilmi Paşa’nın ölümünden sonra konak, çocukları arasında bölünmüş ve apartmana çevrilmiştir. Apartman, 1940’larda Şeker Kralı olarak bilinen ve Türkiye’nin en zengin ailesi olan İparlara satılmıştır. İparların Brezilyaya taşınması sonucu (sebepleri arasında intihar ve siyaset gelmektedir) apartman Koray Holding’e devrolunmuştur. Kimlerin adım attığını sayamasak da bilinenler arasında Atatürk’ün diş tedavisi sebebiyle uğradığı, Mithat Cemal Kuntay ve Mehmet Akif Ersoy’a bir süre ev sahipliği yaptığı, Mossad’ın (İsrail’in gizli haber servisi) burada kurulduğu, bir dönem Tiyatro Dot’un oyunlarını oynadığı sahne yer almaktadır. Tabi ki zamanında çamaşırhane olarak kullanılan terasının şimdi bir gece kulübüne ait olması da bilinenler arasındadır.
Farklı binalar, farklı hayatlar. Değişmeyen ev sahibi Pera… Yanından yöresinden teğet geçtiğiniz bu binaların size anlatacak hikâyeleri var. Kulak vermenin zamanı gelmedi mi?
“Bir başka ülkeye, bir başka denize giderim, dedin
Bundan daha iyi bir başka şehir bulunur elbet.
Her çabam kaderin olumsuz bir yargısıyla karşı karşıya;
Bir ceset gibi gömülü kalbim.
Aklım daha ne kadar kalacak bu çorak ülkede?Yüzümü nereye çevirsem, nereye baksam,
kara yıkıntılarını görüyorum ömrümün,
boşuna bunca yıl tükettiğim bu ülkede.Yeni bir ülke bulamazsın, başka bir deniz bulamazsın.
Konstantinos Kavafis
Bu şehir arkandan gelecektir.
Sen gene aynı sokaklarda dolaşacaksın,
aynı mahallede kocayacaksın;
aynı evlerde kır düşecek saçlarına.
Dönüp dolaşıp bu şehre geleceksin sonunda.
Başka bir şey umma
Ömrünü nasıl tükettiysen burada, bu köşecikte,
Öyle tükettin demektir bütün yeryüzünü de.“