100 yıl önce bugün bir millet ulus olarak yoktan var oldu. 100 yıl önce bugün egemenlik halkın elinde ışık oldu. Tam 100 yıl önce bugün açılan meclis Mustafa Kemal’in milletine en güzel armağanı oldu. Dünyada ve tarihte ilk kez milli bir bayram olarak kutlanan bugünün adı “Çocuk” oldu.
Neden bu kadar değerli isminin “Çocuk bayramı” olması? Bu soruya geçmeden önce şunu cevaplayalım isterseniz “Neden Çocuk bayramı?”
Yüzyıllarca süren monarşik yönetim altında ezilmiş yoksul bir millet. Öyle ümitsiz ki kendi geleceğini tayin etme fikri hayal bile edilemez. Anadolu insanının tek derdi ailesini ve kendini doyurabilmektir ve ölmemek hiç bitmeyen savaşlarda. Kimin için dövüştüğünü bilmediği cephelerde ömür geçer, giden ya gelir ya gelmez.
Ve bir gün onu yurdundan etmek hırsıyla kapısına kadar geldiğinde yedi düvelin süngüsü ne sığınacak bir liman kalmıştır ne elini düşmana kaldıracak gücü. İşte bu umutsuz günlerde çıkagelir Mustafa Kemal. Gözlerinde umudun sonsuz mavisiyle.
“Hadi” der “Hadi dayanın” “Biz başaracağız Türk Milleti olarak. Biz öldürmek isteyene karşı bağıracağız-ÖLMEYECEĞİZ diye avazımız çıktığı kadar. Artık biz karar vereceğiz kendi geleceğimize.”
Kurumak üzere olan bir çiçeğin su damlasına hasretle sarılışı gibi sarılır Türk insanı bu seslenişe. 1920 yılının 23 Nisanında bir Cuma günü ilan edilen Meclis’in açılması bu seslenişin cana gelmesidir. Bir milletin “ölmeyeceğiz, ne olursa olsun var olacak ve kendimizi biz yöneteceğiz” deyişinin simgesidir. İşte bu yüzden çok değerlidir.
23 Nisan Mücadele başarıyla nihayete erip Cumhuriyet’e kavuştuğumuzda bu öneminden dolayı ilan edilen ilk milli bayram. 1923’te “Milli Egemelik” bayramı olarak kutlanan bugünde Himaye-i Etfal Cemiyeti tarafından yıllar süren savaşlarda babasını yitiren yetim-öksüz çocuklar için yardım toplanıyor. Ayrıca kutlamalarda yer alan öğrencilerin coşkusu göze çarpıyor. Her şeyi en güzel şekilde yapan çocuklarımız ilk milli bayramı da herkesten daha güzel kutluyor.
Çocuk sevgisini çok iyi bildiğimiz kendisi de yetim büyüyen önderimiz Mustafa Kemal Atatürk her yıl düzenlenen kutlamalarda çocuklara özel bir yer ayırıyor. Onların eğlenmesi ve ihtiyacı olan çocuklara yardım için pek çok etkinlik düzenleniyor. 23 Nisan 192’den beri fiili olarak “Çocuk Bayramı” olarak kutlanıyor. 1935 yılında resmi olarak bugünkü ismini alıyor bayramımız. “Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı”
Peki neden bu kadar önemli isminin “Çocuk bayramı” olması? “Çocuk” maalesef yıllarca yerleşmiş bir kültürün eseri olarak hak ettiği yeri bulamamıştır. Dilimizde bile aşağılanır çocuk, bir şey yerine koymayız, küçümseriz, alay ederiz. “Çocukça davranma” deriz. Neşeli bir anımızda şımardıysak biraz “çocuk çocuk hareketler yapma” ikazını alırız hemen. “Çocuk musun sen!” diye azarlarlar. “Çocuk oyuncağı” denilerek küçümsenir yapılan işler. Herkesin içinde konuşmaması gerekir çünkü “çocuklar çok konuşmaz”. Her şeyi bilen yetişkinler varken çocuğa laf düşmez. Çocuk karar veremez, biz onlar için her şeyi düşünmüşüzdür zaten o kendine yetemez.
Hala böyle düşünen ve böyle cümleler kullananlar varsa müthiş yanılıyorsunuz hanımlar beyler. Hiç Küçük Prens de mi okumadınız? Hiç mi Peter Pan’ın Alice’in sihirli dünyasına misafir olmadınız? Sahi siz hiç mi çocuk olmadınız? Yoksa bilirdiniz çocuk olmanın neden bu kadar kıymetli olduğunu.
Büyükler hiçbir şeyi tek başlarına anlayamıyorlar. Onlara bir şeyi açıklamazsanız olmaz.
Küçük Prens
Çünkü çocuk bir başlangıçtır doğduğu ilk anda. Sevinçtir minicik vücuduyla. Çocuk merhabadır en güzelinden hayata.
Çünkü çocuk umuttur, bıkmadan usanmadan yeniden uyanır her sabaha.
Çünkü çocuk bugündür yalnızca. Dün yitmiştir çoktan yarını bilmez ki dert etsin. O şu anda yaşar biz bunu yapmak için onlarca kitap okurken “anı yaşa” yazan sayfalarca.
Çünkü çocuk duygudur baştan ayağa. Dibine kadar yaşar her bir anı. Bazen ağlar bağıra bağıra bazen kahkahalar atar doyasıya.
Çünkü çocuk bilgeliktir. Sorduğun sorulara hesapsız kitapsız cevaplar verir. Öyle ki asla ne ile karşılaşacağını tahmin edemezsin. Kalbin ne iş yaptığını soran öğretmenine “Sevgi yapar öğretmenim” cevabını hiç düşünmeden kucağına bırakıverir.
Çünkü çocuk saf sevgidir. Ve sevgisi nettir. Maskeler takmaz kimi neyi seviyorsa da sevmiyorsa da bellidir.
Çünkü çocuk kocaman bir kalbe sahiptir. Her ne kadar “anneni mi daha çok seviyorsun babanı mı” ikilemine sokmak için inat etsek de onun kalbi tüm dünyayı sevebilecek kadar geniştir.
Çünkü çocuk ruhu tertemizdir. Saf kötülük nedir bilmez. Hırs, kibir, nefret, açgözlülük, kendini beğenmişlik sıfatları çocuklara değil yetişkinlere aittir.
Çünkü çocuk hayalcidir. Sınırı yoktur kurduğu hayallerin. Uzayda yürür, yıldızlarla dans eder, bulutlarla kucaklaşır, balıklarla dalgalanır. Böyle sürer gider ta ki biz önünde “saçmalama olur mu hiç öyle şey”ler dikene dek.
Çünkü çocuk özgürdür. Salıncakta gökyüzüne kadar uçan da odur, bayır aşağı tüm gücüyle koşan da. Uçurtmalarıyla bulutlara varan da. Ah bir de şu iplerimiz olmasa.
Çünkü çocuk gelecektir. Elbet büyüyecek bugün bizim olduğumuz yerleri devralacaktır. Sandığımızdan çok daha ileriye taşıyarak hem de.
Umudumuzdur çocuk. Gelecek güzel günleri onların getireceğine inanırız. Bunca aşağılamadan, yaptıklarımızdan utanmadan büyük işler bekleriz onlardan. Ne bıraktığımıza bakmadan onların bu yıkık dünyayı iyileştireceği hayaline bel bağlarız.
İşte bu yüzden önemli Milli Egemenliğimizi kutladığımız bu bayram gününün adına “Çocuk” denmesi. Ne büyük bir düşünce ki tüm bu sayıp döktüklerimizi önemseyip en büyük günde el üstünde tutmak için onlara armağan etmiş böyle bir zaferi.
Bir yetimin önderliğinde kuruldu Cumhuriyet’imiz. Zaten içinde hiç büyümeyen yarım kalmış bir çocuk ancak yeryüzünün küçük hanımlarına beylerine hak ettiği değeri verebilirdi.
Çocuklar, en güzel çocuklar güler. Ve tüm çocuklar gülerse ancak tüm bayramlar güzel.
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramımız kutlu olsun… Çocukların gönlünce yaşadığı, sokaklarda, meydanlarda doyasıya kutlayacağımız sağlık dolu günler bizimle olsun. Nice 100 yıllara…