“Toplumları birbirine bağlayan asıl şey, sadece kök birliği değildir; aynı zamanda ülküdür” der Hüseyin Nihal Atsız. Ardından, ülkü birliğinin topluluğu aynı yönde yürüten güç olduğuna ilgi çekmeyi de ihmal etmez.
Milletlere güç ve inanç veren şeyin ta kendisidir ülkü. Ülkü, gerçekten de zihinde doğar, gelişir ve boy verir. Bunun yansıması olarak destanlar gösterilebilir. Dikkat ettiyseniz, destanlarda hep bir millet ön plana çıkar, hep bir millet bir şeyi kazanmaya gayret eder, hep bir milletin “milliyetçiliği” konuşur. -Belki de milli destanlarımızı okurken bu denli haz almamızın nedeni de budur.- Daha sonralarda bu zihinlerde yer edinen hayal, bir teşebbüse dönüşmeye evrilir. Bu düşünceyi gerçekleştirmek için de büyük hamle ve fedakarlıklar yapılır. Bu hamleler esnasında “ülkülü” millet, ülküsünü gerçekleştirmek amacıyla yol kateder, olgunlaşır. Türk Destanlarına bakıldığında bu ülkünün, büyümek, tek çatı altında, üstün ve büyük bir devlet kurup bolluk içinde yaşamak olduğu görülür. Türkler, işte bu ülküye “Kızıl Elma” adını vermişlerdir. Kızıl Elma ülküsünün geçmişine değinecek olursak: Osmanlı’nın parlak çağlarında iyice belirginleşmiş, kendini göstermiş bir ülküdür. Türk büyüklüğünün, yükseklik fikrinin, ilahi bir gayenin göstergesi olduğu anlamına gelir.
Bir millet dağınık ve teşkilatsız olsa da eğer ülkü sahibiyse toparlanma yoluna gitmeleri kaçınılmaz olur. Çünkü, ülkülerinden aldıkları kuvvetle kendilerini tehdit eden milletlere kafa tutmasını bilirler ve bununla birlikte de milli ülküye bu denli sağlam sahip olduklarından dolayı itibar görürler. Misal, Araplar. Bir zamanlar, altmış milyonluk bir devlet olmalarına rağmen az önce belirttiğim gibi, teşkilatsızdırlar fakat buna rağmen Arap Birliği düşünceleri sayesinde toparlanabilmişlerdir. Bu düşüncenin gücü sayesinde onları tehdit eden Filistin, İngiltere gibi devletlere kafa tutmuşlardır. Bu örnekler, Yahudiler ve Mısırlılar şeklinde elbette ki uzayabilmektedir. Kızıl Elma ülküsüne günümüzde “maceracılık” diyenler, Yahudilere ve Araplara bakıp düşünmeli ve bu gücün maddi değil, manevi olduğunu akıllarına kazımalıdırlar.
Topluluk, ülküsüz bir hiçtir. Ülkü, bir amaçtır. Amaçsız insan topluluğu, bencilleşir; kendi sefası için her şeyi yapar. Böylece Nezaket, saygı, rafa kalkar; yerine rüşvet, iltimas gelir. Kısacası insan, maddileşir. Vatan, bayrak bilincinden bihaber yaşar, vasıfsızca. Bunu önlemek için milli şuur, ülkü şarttır. Atsız’ın da dediği gibi:
“Kızılelma, Türk Milletinin manevi besinidir!”
“Demez taş, kaya; yürürüz yaya
Türküz, gideriz Kızılelmaya.”
Kaynak: Nihal ATSIZ, Kızılelma, 1.sayı, 31 Ekim 1947