Bob Dylan : ”Bazı insanlar yağmuru hisseder, diğerleri ise sadece ıslanır.”diye çok çok güzel, derin düşünen insanların yalnızca tüylerini değil, yüreklerini de harekete geçiren nefis bir cümleye imza atmış…
Farkındalık dediğimiz şey bu. Bazen tavırlarına cümlelerine anlam veremediğimiz yazarlar mutlaka karşımıza çıkmıştır . Birazdan okuyacağınız bu yazarlar da bunlardan bazıları.
Öncelikle bu parçayı okumadan önce sizlere kısa bir önerimiz olacaktır. Biz bu parçayı Erik Satie- Gnossienne no.1 eşliğinde hazırladık ve sanki hikayelerin o dar sokakları içinde gezdirdi bizleri.
Arka planda parçamızı açtıysanız sizleri birkaç cümlelik anılarla baş başa bırakıyor ve keyifli okumalar diliyoruz.
Sartre
Nikotinle arasındaki sevda paha biçilemez derece büyüktü. Nikotini o kadar çok seviyordu ki, derste öğrencilerinin sigara içmesine bile karışmıyordu. Nikotinin giderek vücuduna zarar vermesinden dolayı doktorlar ayağının kesileceğini söyleyince mecburen sigarayı bıraktı.
Hüseyin Rahmi Gürpınar
Temizlik hastası olduğu söylenirdi. Mikrop kaparım korkusuyla sokağa asla eldivensiz çıkmazmış. En büyük ve en ilginç hobileri arasında ise örgü örmek ve reçel yapmak vardı.
Yahya Kemal Beyatlı
Mine Urgan şöyle diyor: “Tembel ve üşengeç bir adamdı. Hayatı birilerine minnet etmekle geçti. İstanbul’daki varlıklı ailelerin evine gider; yemeğini, yatağını bedavaya getirirdi.”
Bir başka yerde ise; ” Yahya Kemal tam anlamıyla bir asalaktı. Ömründe çalışmamıştı. Bunu açıkça söylemekten çekindiği halde, Ahmet Haşim’i ne kadar çok seviyorsa, Yahya Kemal’i de o kadar az sevdiğini anılarında besbelli eden Yakup Kadri, ona benim gibi asalak demez; ancak “şahane bir tembeldi” demekle yetinir. Hiç çalışmadığı gibi, bildiğim kadarıyla ömründe kendi evi de olmamıştı. Dost evlerinde (bu arada bizim evde, babaannemin kardeşi Ethem Dirvana’nın eşinin Kandilli’deki Kıbrıslı yalısında ve başka tanıdıklarında) yalvara yakara elde ettiği elçiliklerde ya da bedava olarak Park Otel’de oturmuştu. Ya dostlarının ya da devletin asalağıydı. Cumhuriyet Halk Partisi’nin Sanat Müşaviri, Yapı Kredi Bankasının Estetik Müşaviri adı altında, ona sinekürler uydururlardı, yani hiç çalışmadan para kazanmak olanakları sağlanırdı. “
Cemal Süreya
Rakıdan ziyade tam bir sigara tutkunu. Bir kaşık çorba içtikten sonra bir fırt da sigara çekermiş. Bir şairin kalbini büyüteceği dumanlı odalar mutlaka olmalı.
Nur içinde yat koca yürekli adam.
Necip Fazıl
Mine Urgan şöyle anlatıyor : Çok zeki ve iyi bir şairdir ama normal hayatında çok kibirli ve yüzsüz bir adam. Bana sormadan odama girip yatağımda yatmıştı birçok kez.
Virginia Woolf
48 saat aralıksız konuşabildiği rivayet ediliyor. İnsanları silahla değil, çenesiyle öldürebilme yeteneğine sahipmiş. ( Ah kadınlar 😀 )
Sait Faik
Yakaladığı balık küçük olunca onu öper ve tekrar denize atarmış.
“ Balık öpülür mü ? “ diye soranlara ;
“ Olsun, bu denizde benim öptüğüm bir balık dolaşıyor artık “ dermiş .
Neyzen Baba
Mine Urgan yine şöyle bahsediyor. “Doğal çevremle, yani bohem sanatçılar ve solcu aydınlarla hiçbir ilişkisi olmadığından; Neyzen Tevfik’i, üniversite öğrencisiyken salt bir rastlantı sonucu tanıdım.”
“1879’da Bodrum’da doğduğunu; daha çocukken ‘limon almaya bakkala gidiyorum’ diyerek evden çıktığını; oralara bir daha hiç geri dönmediğini daha sonraları öğrendim.”
“Neyzen Tevfik’in nasıl geçindiği, nasıl yaşadığı, nerede barındığı konusunda hiçbir zaman kesin bir bilgim olmadı.”
“Kaldı ki, Neyzen Tevfik alkolik değil, tıpkı Edgar Alan Poe gibi dipsomandı.”
“Dipsomania nöbetinin başlayabileceğini bazen önceden sezerdi. Bana anlattığına göre, iradesini kullanır, kendi isteğiyle Bakırköy Akıl Hastahanesine gider, ‘başlayacak; beni hemen kapatın’ derdi ağlayarak.”
“Hastahanede onu kaç kez görmeye gittim. Bir kral muamelesi görürdü orada. Ona özel bir oda verilirdi, her isteği yerine getirilirdi.”
İstese yazdığı şiirlerle çok zengin olabilirdi ama o sefaleti seçti . Atatürk’ün öldüğü gün üzüntüden evine kapandı .Sonra da Bakırköy’e yatırdılar.